MÜSLÜMAN DA BİR İNSANDIR
Garip gelmemeli bu başlık. Tabiî ki çok doğru. Çünkü Müslümanı kutsayarak, hayatını sosyal yaşamın içinden atıp, Hıristiyanlar gibi ona “ruhban” lık vererek, onu; insanlığından, insani duygu ve düşüncelerden uzaklaştırarak cezalandırmak mı isteniyor.
Bilemem.
Ama eğer öyleyse, bu yanlış ve yaratılışa ters.
Çünkü her Müslüman; herkesçe çok iyi bilinmelidir ki öncelikle bir insandır. Dolayısıyla o da her insan gibi yaşar. Sevinçleri de vardır. Korkuları da. Prensipleri de vardır. Günahları da. Doğruları da. Yanlışları da.
Yani o da bir insan olduğu için nefsine ve şeytana uyup haram yiyebilir, içki içebilir, zina yapabilir, hırsızlık yapabilir. Ancak o tüm bunları yaparken, belki diğer insanlardan farklı olarak bunların günah olduğunu bilir, onların günahlığını inkâr ederek “Bunlar da günah olur mu” yu asla söylemez ve bu bilerek veya bilmeyerek yaptığı bu yanlışlıklardan dolayı daima Allah’a sığınır. Kurtulmak ister, yapmamaya çalışır, pişman olur, tövbe eder.
Ve yine bilir ki; bu hatalara hiç düşmemek insani kariyer (takva) açısından çok önemlidir. Ve ilahi rızayı celbeder. Mükâfatı tüm beklentilerin dahi çok çok üstündedir. Bu da her Müslüman için hayatın temel gayesidir.
Ancak suçlar, günahlar işlendiğinde de cezanın söz konusu olacağı da – tövbe edip, affa muhatap olmamışsa – matematiksel bir gerçektir.
Zaten Allah “Eğer siz günah işlemeseydiniz, Allah sizi helak eder ve yerinize, günah işleyip, peşinden tövbe eden kullar yaratırdı.” (Müslim, Tövbe, 9) diye kullarına hem kulluklarını hatırlatır, hem de tövbeyi ne kadar çok sevdiğini ifade eder. Zümer 53’te -) “De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” diye kullarına – Allah’tan asla ümit kesilemeyeceğini bildirir.
Ancak, Allah’ın affına sürekli sığınıp, ikide bir günah işlemeyi düşünmemek lazım. Bu hususta çok titiz davranmak esas olandır.
Bu hayatın, gerçekte sonsuz hayatın kazanıldığı bir imtihan sahası olduğu gerçeği ise şaka götürmezdir.
İslam, günahı, yanlışı asla önermez.
Ancak her insanın bu hale düşebileceğini bilir ve ona kurtuluşun, affın kapısını tövbe ile hep açık tutar. Çünkü bu, insani fıtrattır. Tabii mükâfatın, bu sakınmalardaki başarı nispetinde olacağı da muhakkak.
Bize düşen de her hata yapanı anında, hiç fırsat vermeden ve daha ölmeden cehenneme atmamak, hemen “kâfir” diye damgalamamak, kimin sonunda, ölmeden evvel ne olacağını sadece Allah’ın bileceğini asla unutmamak. Böyle abartılı tutum ve hüküm vermekten çok uzak durmalıyız. Böyle, birilerine bir şeyler yamamaya çalışmak, bize hiçbir şey kazandırmaz. Ancak nefis – şeytan şer ittifakının bu tuzağına düşenler kendileri, çok şeylerini (yine tövbe etmezlerse) kaybetmekle karşı karşıya kalabilirler.
Kısacası, akıllı olalım. Havalanmayalım. Kendimizi gaza getirip, sağa – sola saldırmayalım. Her Müslümanın orta halli bir insan olduğunu da hatırdan hiç çıkarmayalım.
İslam’da, günahların kâsenin bir tarafına, sevapların kâsenin diğer tarafına konduğunu hepimiz iyi biliriz. Yani günahlar ayrı, sevaplar ayrıdır. Dolayısıyla kur ’ani bir ifadeyle ‘(Mademki) İyilik ile kötülük bir değil, sen [kötülüğü] daha güzel olan ile sav; bak, o zaman seninle arasında düşmanlık olan kimse, [eski bir] dostun, gerçek bir arkadaşınmış gibi davranır! Fussilet Suresi 34. Ayet Muhammed Esed Meali Prensibini asla unutmamalı, yaşamımızın olmazsa olmazı yapmalıyız. Önemli olanın ve sonucu belirleyecek olanın hangisinin daha fazla olduğu, daha ağır geldiğidir.
Velev ki günahlar dahi ağır gelse umulur ki ve asla ümit kesilemez ki, her iman sahibi, imanı dolayısıyla affedilebilir.
Onun için mutlak bir biçimde Allah’a ve lütfettiği İslam’a hiçbir şek ve şüphe duymadan inanmak, her türlü günahın ötesindedir. Ve böyle bir iman cehenneme karşı kesin bir kalkandır, korumadır.
Ancak buradan şöyle bir sonuç çıkarmakta hiçbir aklı selimin işi değil.
“ İnan ve gerisini boş ver ”
Öyle düşünenlere ne mi olur.
Şu olur.
Hep cehenneme girme- düşme riskiyle yaşarlar ve o sıkıntıyla ölürler. Bu da öyle kolay kolay göze alınabilecek bir durum değil.
Unutmamak da lazım ki Allah rahim ve affedici olduğu gibi – cezası da pek acı ve büyüktür.
Sonuç olarak, insan düşebilir, kalkabilir. Önemli olan finaldir.
Ve yine asla ve asla unutulmamalıdır ki final Allah’ındır.
Ve Allah herkese en azından ve mutlaka mutlak adaleti gereği ne hak ettiyse onu verecek ve hak edişiyle buluşturacaktır.
Eğer sonuçta insan, ruhunu bir “ mümin “ olarak Azrail’e teslim edebiliyor, verebiliyorsa, gerisi çelik – çomaktır
erolyazıcı / ABBEYT ♥️