Şeytân’ı hafîfe alan, yanar!
Herkes, gardını ona göre almalı!
Şeytan; ışık gibi, su gibi ya da hava gibidir:
*En küçük çatlaktan içeri sızar: Misâfir gibi girer ve en kısa sürede kapı dışarı edilmediği takdirde ev sâhibi gibi oturur. Ne var ne yok ele geçirir ve en sonunda sistemi patlatır!
*Olay mahallinden tüyer: Yaratacağı kargaşa ve fitneyi çıkarttıktan ve suyu bulandırdıktan sonra; en küçük çatlaktan dışarı kaçar, olay mahallinden uzaklaşır, kendini temize çıkartır!
Şeytan; hiçbir emek vermeden ve alnı terlemeden “aslında yaratıcısı tarafından bahşedilen” çok şey bilme ve ateşten yaratılma gibi bâzı üstün sıfatlara / meziyetlere sâhip olmuştur.
Bu meziyetleri nedeniyle “kibirlenme ve hor görme” ve cürmünden büyük günâh işleyip “suçu başkasına yıkma” konusunda üstaddır Şeytan.
Kibirlenme ve hor görme ahlâkı nedeniyledir ki, âlemdeki ilk ırkçı varlık İblîs olup bu ahlâkı sebebiyle “HAYIRDAN EN UZAK YERE KOVULMUŞ” ve Şeytan lâkâbını almıştır!
Bu san’atı / mahâreti sebebiyle:
-Kibirlenip Hazret-i Âdem’e secde etmemiş,
-Allâh’ı “ortada bi yanlışlık olduğu doğru. Secde edilecek birisi varsa, o da benim. İstersen bir daha düşün!” şeklinde sorgulamış,
-Hiçbir zaman “ben bir hatâ ettim, özür dilerim!” deyip özür dilememiş,
-Edepsizliğinin ödülü olarak huzurdan kovulmanın suçunu da “ortada sessiz sadâsız, olan bitenden habersizce bekleyen” Hazret-i Âdem’e yıkmıştır.
Kendi tutumu nedeniyle ebedî cehennemlik olduğu hâlde, Şeytân’ın âdemoğluna kîni ve intikam duygusu hiç bitmeyecek.
Cehennemde de olsa, yalnızlık: Kötü, korkutucu ve ürpertici; aynı zamanda, bir o kadar da can yakıcı ve sıkıcı olmalı!
Bu secdesizlik, haddini bilmezlik ve ukalâlık vak’âsı nedeniyle “cânı yanan şahıs = Şeytan” cennet yüzü görmeyecek ve cehennemde ebedî yanacaktır.
Şeytan cehennemde böyle yanarken, bu “yanmaya sebep olan şahıs = Âdem” de cennette olamaz, hele hele ebedî hiç olamaz!
Onun için Şeytan:
*Ana inanç ve ahlâkını Allâh’ın çizdiği ve “âdemoğlunu mutlu edecek din” hâline getirdiği fıtrat yolunun üzerine “bir dost / arkadaş gibi” çıktığı âdemoğlunun; sağından, solundan, önünden ve arkasından yaklaşıp “gardaaaşşş; sen var ya, bi tânesin!” pohpohlamaları eşliğinde onunla kanka olacak,
*Doğrudan ya da dolaylı araç, âlet ve edevat kullanmak sûretiyle yoldaş = ateşdaş edinme mücâdelesine kıyâmete kadar devâm edecek!
Şeytân’ın kendisine yoldaş edinmesinin ise özet olarak iki yolu var:
a-Mümkünse, ilâh ve/veyâ emirlerini inkâr ettirmek!
b-Mümkün değilse, ilâhın emirlerini ihmâl ettirmek!
Şeytan için, “Müslüman olma da ne olursan ol; ister Hıristiyan, ister Yahûdî, ister pagan, ister Mecûsî, ister deist, .. ol! Bunları olamıyorsan, hiç değilse mezhepsiz ol da gel!” sözü, temel düsturdur.
O nedenle Şeytan:
*Her âdemoğlunun önüne “inkâr sebepleri” koyup onu yolundan döndürmeye çalışır.
*İnkâr sebepleri ile yolundan döndüremediği âdemoğlunun önüne “ihmâl sebepleri = bahâneleri” koyup yine onu yolundan döndürmeye çalışır.
*İnkâr ettiremediği şeyi ihmâl ettirebildiği âdemoğlunu da azar azar, santim santim yoldan çıkartıp er veyâ geç kendi çukuruna yuvarlar.
İhmâl edilen şey de zamanla önemsizleşir ve değersizleşir. En sonunda, "bu zamanda / çağda da bu olmaz!" boyutunda ayak altından kaldırılması ve "fıtrat ve vicdânın uyanmaması ve hatırlatmaması için" hayat felsefesinden çıkartılması gereken bir engele dönüşür.
Engele dönüşen şeyin ise âkıbeti bellidir: İnkâr etmek ve ortadan kalkması için mücâdele etmek!
Böylece; Şeytân’ın “seslenme = çağrı” ile “dâvet mektupları”na kulak vermek, çağrı ve SMS ile e-maillerine cevap vermek sûretiyle Şeytân’ın oltasına takılanların âkıbeti belli olur:
Şeytân’ın inkâr ettirebildiği âdemoğlu, “ebedî” olarak; ihmâl ettirebildiği âdemoğlu ise, “muvakkat = geçici” olarak cehennemde Şeytân’a yoldaş olacaktır!
Âdemoğlu; meleklerin, tabiî delillerin, aklın, vicdan ve fıtratın bağırmaları ve uyarmalarını bir türlü duymaz, kocaman kocaman tabelâ ve işâretlerini bir türlü görmez, çağrı ve SMS ile e-maillerine bir türlü cevap vermez.
Ama iş Şeytân’ınkine gelince, âdemoğlu: Şeytân’ın en ufak fısıltısına kulak kabartır, en ufak işâret ve çiziğini görür, ilk çağrı ve SMS ile e-mailine cevap verir ve koşa koşa Şeytân’ın yanında saf tutar!
Bu tutum; akıllı bir varlık için, akıl almaz nitelikte çok büyük bir muammâ!
Kıyâmete kadar yeryüzünde var olacak olan âdemoğlundan; Şeytan ile kanka olduklarını sanıp da Şeytân’a gönüllü ya da gönülsüz, bilinçli ya da bilinçsiz “asker = kul” olanlar hiçbir zamân eksik olmayacak!
Günümüzde Şeytân’ın askerlerinin en faal olduğu alan da belli: Her türlü şekildeki Medya.
Şeytân’ın kulları / askerleri; Şeytân’ın özel amaçları için kurulan ve her türlü teknik altyapısı en üst düzeye getirilen medyanın yazılı, sözlü ve görsel her alanında, var gücü ile tam gaz faâliyetlerine devâm ediyorlar.
Hedef ise gayet net şekilde bellidir:
a-Müslüman olmayı engellemek!
b-Müslüman kalmayı engellemek!
Kısaca, Şeytân’ın hedefi:
“Küfür inanç” ve bu küfür inanç içinde debelenen “kâfir insan” yaratmak!
(D e v â m E d e c e k )
NOT:
*"Sanat, hak ve halk içindir!" düstûruyla, elimiz ve dilimiz döndüğü kadar bir şeyler yazmaya çalışıyoruz.
*Bu nedenle, yazı ve şiirlere yönelik yorumlarınız biz yazarlar için çok değerli!
*Yüz yüze ve telefonla görüşmelerde veyâ gazetedeki yorum bölümünde yorumda bulunan dostlara çok teşekkür ederim!
Allah cümlemizi şeytanın şerrinden korusun
Başlığa bakınca ilk etapta zannettim ki bizim ülkemizde ki kökten laikçilerden bahsedeceksiniz Tamda uyuyor aslında Onlar da Müslüman olma da ne olursan ol Demiyorlar mı?