RENKLER ALEMİ
Yüce yaratıcımız mutlak ve eşsiz sanatını icra etmek üzere kainatı, dünyayı, yerleri ve gökleri yarattı. İnsanlara, yaratılanları anlamlandırmak veya mana vermek üzere akıl marifetiyle kıyas yapma kabiliyetini verdi. Varlıkları, boyut bakımından, suret bakımından, biçim bakımından, fiziki haller bakımından ve daha nice hasletler bakımından daha iyi tanımak için kıyas yöntemi ile tanıma imkanı sağladı. İşte renkler de, varlıkları tanımamıza yarayan çok önemli bir özellik olarak ortaya çıkmaktadır. Renkli dünya, rengarenk dünya... Güzeller güzeli, eşsiz, eksiksiz, kusursuz ve muhteşem ötesi bir dünya...
Renk deyince, hayatımızı resimleyip tanzim eden tüm görüntüleri algılamamıza yarayan önemli bir etken akla gelir. Renk, hayalleri süsleyen efsunlu bir olgudur. Renk, hayatımızı dolduran tüm nesneleri boyayarak arzı endam etmektedir. Renk, tüm cisim aleminin en güzel görünmesini sağlamaktadır. Böylece renk ruhumuzu ve kalbimizi ısıtır ve maddi aleme mana vermemize yardım eder. Maddi mülahazalardan manevi mülahazalara geçmemize yardım eder. Eşyayı veya hayatı yaşanır kılan her ne varsa tanımamızda önemli bir rol üstlenir. Bu nedenle renk, çok büyük bir nimet olarak karşımıza çıkar.
Bir tanımlama yapacak olursak; ışığın maddi varlıklara çarpması sonrası göz retinasında oluşan yansımaların sonucunda başta görme duyumuz olmak üzere tüm duyularımızda bıraktığı olguya, algıya veya etkiye renk diyebiliriz. Renklerin teşekkülü, maddi cisimlere gelen ışığın bir kısmının soğurulması yani tutulması, absorbe edilmesi veya sönümlenmesi ve diğer bir kısmının da renk olarak yansıması şeklinde olur. Neticede, maddi varlıklar yansıttıkları renkte görüntü verirler. Bu durumda siyah ve beyaz, renk kategorisine girmez. En çok öne çıkan renklerin; mor, sarı, kırmızı, yeşil, turuncu, mavi, lacivert renkler olduğunu hemen herkes bilmektedir. Tüm tonları düşündüğümüzde renk sayısı milyonları geçmektedir. Buradan da neredeyse sonsuza yakın ara renkler elde etmenin mümkün olduğunu bilmemiz gerekmektedir.
Renklerin ana kaynağının kimyasal mahiyet taşıyan pigmentler olduğu aşikar bir durumdur. Ayrıca buna benzer yan kimyasal yapıların da olduğunu bir kenara not etmeliyiz. Pigmentler boya özelliği taşıyan molekül halinde kimyasal maddelerdir, organik ve inorganik mahiyet taşıyan bileşiklerdir. Elbette ki renkler varlıklar aleminin bir parçası değildir. Lakin renkler varlıklar aleminin önemli bir özelliğidir, tanımlayıcısıdır. Renk unsurunun maddi alemde boy göstermesi onun diğer alemlerde olmadığı manasına gelmez. En azından, renklerin her alemde var olabileceğini bir ihtimal olarak dahi olsa düşünmemiz gerekir.
Renklerin kaynağı olan ışık başlı başına bir alemdir. Işığın yürüdüğü yol başlı başına hikmetlerle doludur. Işık ilahi nurun soyut olarak yansımasıdır. Her renk ilahi nurun görsel bir seremonisidir. Yüce yaratıcının bir çeşit sunum şeklidir. Işık, kaynağından çıkınca mutlaka menziline varır. Kaynağından gözümüze gelene kadar nice tabakalardan, süzgeçlerden ve merhalelerden geçer. Bu her merhalede veya her başka aşamada farklı renkler zuhur eder. Mesela Güneş’ten çıkan bir ışık (ziya) Ay’a ulaştığında başka bir kimliğe dönüşmektedir.
“Güneş’i bir aydınlık (kaynağı), Ay’ı bir nur (yansıtıcı) kılan ve yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona duraklar tespit ve takdir buyuran O’dur. Allah, (bütün) bunları ancak Hakk (uygun miktar ve doğru maksat) ile yaratmıştır. O, (düşünüp) bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer açıklamaktadır. (Yunus Suresi 5. Ayet)
Işık nihai menzile ulaşınca göz artık devreye girer. Gözümüz, ışığı ve renkleri algılamamıza yardım eder. Beyin ve sinirler de devrede olur ve nihayetinde sayısız işlemden sonra renk algısı meydana gelir. Muhteşem olaylar manzumesi vuku bulur. Tüm alemler renklere hayran olur. Koca evren ve dünyamız renk cümbüşüne dönüşür. Hangi aşamaya bakarsak bakalım, sınırsız mahiyet taşıyan ilahi mutlak kudretin sonsuz ve muayyen tecellisini buralarda rahatlıkla görebilmekteyiz. Renklerin olmadığı bir dünyayı ya da kainatı düşündüğümüzde karanlık alemler bir ihtimal olarak ortaya çıkar. Ya da tek renkli bir mevcudat alemi karşımıza çıkar. Böylesi durumlarda her şey birbirine benzer olur ve evrensel nizam kurulamamış olur. İşte bu nedenle renkleri düşündüğümüzde yüce yaratıcının bize ne büyük bir nimeti ihsan eylediğini biraz olsun anlamış oluruz.
"Sizin için yeryüzünde çeşitli renk ve biçimlerle yarattığı şeyleri de sizin hizmetinize verdi. Öğüt alan bir toplum için bunda ibretler vardır." (Nahl Suresi 13. Ayet)
"Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda bilenler için elbette ibretler vardır." (Rum Suresi 22. Ayet)
Hikmetlere ve gizemlere bezenen renklerin yapısını, aslında az da olsa inceleyebiliyoruz, irdeleyebiliyoruz fakat onların gerçek kimlikleri ile ilgili bir öngörüde dahi bulunamıyoruz. Mesela, elektromanyetik dalgaların geniş tayfında görülen küçük renk farklılaşmasını, yani bir milimetrenin 400 ile 800 milyonda birini (400 - 800 manometre) ölçebiliyoruz ama bu farkın kafamızda renk biçiminde nasıl belirdiğini açıklayamıyoruz. Şimdi burada basit bir mantıktan yola çıkmış olalım. Mor renginin dalga uzunluğunu 397 manometre, (bir manometre = milimetrenin milyonda biri) koyu kırmızı rengin dalga uzunluğunu 760 manometre olduğunu da hatırlamış olalım. Fakat bütün bunlar kırmızının ve morun ne olduğunu bize açıklamaz. Biz onları sadece birbirine kıyaslayarak anlamaya çalışıyoruz. Yani yapabildiğimiz tek şey, sadece bir kabulden ve bir algıdan ibarettir. Bu durumda renklerin mutlak gerçekliğini anlamak iyice zorlaşmaktadır.
Renklerin kendi mutlak gerçekliği yanında insanlardaki renk algısının da kişiden kişiye farklılık göstermesi başlı başına irdelenmesi gereken bir konudur. Belki de insan kimliklerinin birbirinden farklı olmasında renk faktörünün de önemli bir belirleyici özelliği vardır. Bu nedenle renklerin, insan kişiliğini de etkileyebileceğini söylememiz gerekir. Zaten insanın renk tercihleri ile karakter yapıları arasında bir korelasyon vardır. Ancak her ne olursa olsun renklerin, cinsiyetlerin ortaya çıkmasına bir etkisi söz konusu değildir. Çünkü cinsiyetler kaza ve kader ekseninde kesin olarak tayin edilmiştir. Cinsiyetlerin çeşitli renk tercihleri ise her zaman mümkündür. Lakin bu durum her zaman kişiye özeldir ve asla hiçbir zümreye veya topluluğa teşmil edilemez.
Renkler yüce Allah’ındır. Sapkınların ve sapıkların oyuncağı değildir. Tüm renkler tüm insanlığın ortak malıdır. Renklerin tekel algısı oluşturarak sahiplenilmesi boş bir tercihten başka bir şey değildir. Fıtrat kanunları ekseninde her renk güzeldir, her renk estetiktir ve her renk sevimlidir. Sapkın ve bölücü güruhlar tarafından renklerin istila edilmesine asla müsaade edilmemelidir. İstismar edilmesine asla müsamaha gösterilmemelidir. Çünkü renkler evrenseldir. Kimsenin babasının malı değildir. Kimsenin tekelinde de değildir.
Renkler bizlere mütemadiyen görsel bir şölen sunmaktadır. Doğada o kadar güzel ve iç açıcı manzaralar var ki bunları hep renkler sağlamaktadır. Gökkuşağının güzelliği, güneşin doğuşunda ve batışındaki ihtişamlı manzaralar, ilkbahar ve sonbahardaki tabiat manzaraları, çiçeklerin bin bir çeşit halleri, hayatımızın her anında, her mekanında ve her ufkunda ortaya çıkan çeşitli renk melodileri insanı başka tahayyül dünyalarına götürmektedir. Mekan ile kaim olan mevcudatın üzerindeki tüm renklerin birbirine olan uyumu da evrensel nizamın güzelliğini ortaya koymaktadır.
İnsanın kalbinde doğan sanat, estetik, zevk, muhabbet ve sevgi gibi güzel unsurlar hep bu renkler sayesinde sağlanmaktadır. Bu haliyle de renkler hayatımızın ayrılmaz güzide parçalarıdır. Renklerin ya da diğer ismi ile “elvan”ın mana boyutu için de denilebilir ki onlar; İslam’ın, imanın, irfanın, ihsanın, aşkın, cezbe ve vecd halinin bir göstergesidir. Her şeyi değişik biçim ve surette yaratan, her şeyi şekillendiren, her şeyi en güzel haliyle yaratan ve alemlere renk veren Rabbimize hamd olsun... Gönlüne renk katarak tefekkür aleminde seyyah olanlara ne mutlu...
Ali Dama