Geçtiğimiz haftalarda üyesi olduğum okuma grubuna bir soru yönelttim.
“Çocuğunuza okuması için sadece bir kitap bırakabilseydiniz bu ne olurdu?”
(Cevapları yazının sonunda vereceğim)
Bu soruyu kendime sorduğumda ise iki kitap arasında kaldım. Ama karar verdiğimde cevabım:
‘Michel de Montaigne’den Denemeler’ oldu.
Kitabı ne zaman okuduğumu hatırlamasamda belirli aralıklarla tekrar inceliyorum.
Montaigne, 16. yüzyılda yaşamış bir düşünür. Kitabında okuduklarından, kendi deneyimlerinden yola çıkarak; ahlak, eğitim, siyaset, din, akıl, ölüm, mutluluk, sevgi, hastalık, vicdan, ruh, doğa gibi pek çok konuda fikirlerini özgürce paylaşıyor.
Bunu yaparken didaktik bir dil kullanmıyor. Sanki karşınızda oturmuş, size yaşamdan kesitler sunarken bir sohbetin içine çekiyor.
(Aslında bu yazıda kitabın analizini yapmak istemiyorum. Yapmak da zor olabilir. Kendimi tutamam ve her deneme için bir şeyler yazmam gerekebilir. O da uzun iş)
Kusurlarımızı, zaaflarımızı gizlemeden; korkularımızdan, önyargılarımızdan ve hatalarımızdan bahsediyor. Bunu yargılayıcı değil anlayışlı bir tavır ile aktarırken, aynı zamanda toplum hakkında önemli fikirler de sunuyor.
Savaşın barbarlığını eleştiriyor, adil bir toplum için gerekli olan erdemlerden bahsediyor.
Neden Montaigne seçtiğimi ise bazı alıntılarla anlatmak mümkün.
“Oysaki aşırı benciller kendilerini pek üstünkörü bilenler, kendilerinden önce işine bakanlardır. Onlara göre kendi kendisi ile başbaşa kalmak, sırtüstü yatıp vakit öldürmektir; ruhunu zenginleştirmeye, kendini adam etmeye çalışmak boş hayaller kurmaktır. Sanki kendimiz bizden ayrı, bize yabancı birisiymiş gibi”
“Eğitimin insanı bozmaması yetmez,daha iyiden yana değiştirmesi gerekir”
“İnsanlar her şeyi başka başka gözler, başka başka düşüncelerle görürler: Düşünce ayrılıklarının asıl nedeni budur”
“Doğanın insanlara en adilce dağıttığı nimet akıldır derler. Çünkü hiç kimse akıl payından şikayetçi değildir. Nasıl olsun? Aklını beğenmemesi için aklından ötesini görebilmesi gerekir. Ben düşüncelerimin doğru olduğunu sanıyorum: Ama öyle sanmayan kim var?”
“En çok korktuğum şeyin korku olması bundandır bütün belalardan daha belalı bir yanı vardır korkunun”
“İşte ona (öğrenciye) bunları söyleyeceğiz. İnsanın zihnine dolduracağımız ilk sözler onun ahlakını ve ruhunu yoğuracak, kendini tanımasını, iyi yaşamasını ve iyi ölmesini öğretecek olan sözler olmalıdır”
“En iyisi gençlerde öğrenme hevesini ve sevgisini uyandırmaktır, yoksa kitap yüklü birer eşek yaparız onları. Kırbaç zoruyla bilim dolu bir çanta taşıtıyorlar onlara; oysa bilimi evimizde saklamak yetmez, evlenmek gerek onunla”
“Hastayken beni üzen şey canımın istediğini yapmamak değil, canımın bir şeyi istemez oluşudur. Keşke bir şey istese de yapsam; hekimler zor durdurur beni. Sağken bütün kaygım da umutlu istekli olmaktır”
“Değiştirilemeyen bir düzen kötü bir düzendir
“İnsanın en kötü durumu kendini bilmez ve yönetmez olduğu zamandır”
“Bizi yöneten, dünyayı ellerinde tutan kimselerin bizim kadar akıllı olması, bizim yapabileceğimiz kadarını yapması yetmez. Bizden çok üstün değillerse bizden çok aşağı sayılırlar. Çok şeyler vadettikleri için çok şeyler yapmak zorundadırlar
“Yaşamayanlar için zamanın uzunu kısası yoktur"
(Okuma grubu üyelerinin cevabını merak edenler için yazıyorum…
Surname - Aziz Nesin, Küçük Kara Balık - Samed Behrengi, Küçük Prens - Antoine de Saint-Exupéry, Yaşlı Adam ve Deniz - Hemingway, Şeker Portakalı - José Mauro de Vasconcelos. Benim aklımı çelen diğer kitap ise İnsan Ne ile Yaşar? - Lev Tolstoy)