ŞARTLAR DEĞiŞTi AMA ŞURTLAR DEĞiŞMEDi !

Bir önceki köşe yazımda; ‘AK Parti ve MHP’nin yerel seçimlerde yollarını ayırma kararının yanlış olduğunu belirtmiştim. Yapılanı, ‘dere geçerken at değiştirmeye’ benzetip, bu durumun her iki partiye de zarar vereceğini ifade etmiştim.

Çok geçmedi ve taraflar ittifak yapmanın ne derece şart olduğunu idrak ederek yeniden birlikte hareket etme kararı aldı.

Bunun yansımasını MHP’nin 3 büyük şehirde aday çıkarmayacağını beyan etmiş olmasıyla gördük.

Cumhur İttifakı diye nitelendirilen mutabakatın, yerelde sekteye uğraması; AK Parti’nin İzmir, İstanbul, Ankara gibi büyükşehirlerin yanı sıra, birçok il ve ilçede seçimleri kaybetmesine yol açabilecekti.

Böyle bir tablonun ardından ‘erken genel seçim’ talebi söz konusu edilebilecek, dolayısıyla hiç de hazır olmadığımız bir kaos ortamı yaşanabilecekti.

Öyle olmadı. Peki şimdi ne olacak?

Cumhur İttifakı’nın yerelde de tekrar sağlanması, hesapları farklılaştırdı.
Yani Kasım ayındaki tabloyla, en azından Mart ayına kadar sürecek olan tablo aynı değil.
Yine seçim var ama bu seçim, yeni – yeniden bir seçim olacak.

Yıpranmış, yara almış AK Parti, MHP’nin vereceği destekle; bir kez daha elini güçlendirmiş bulunuyor.
Ama buradan ‘mutlak bir AK Parti zaferi’ algılanmasın. Geçmişe oranla işler artık çok daha zor. MHP katkısına rağmen!

Bence sonucu belirleyecek olan şey; vatandaşın ‘ekonominin gidişatı’ ile ilgili tavrına bağlı.

Seçmenler “Bu da geçer. Durum düzelmeye başladı” ve “Dış güçlerin oyununa gelmemek lazım. İyi kötü bir istikrarımız var, o da bozulmasın” diye mi;
yoksa “Bu kadarı da fazla. Dış güç, mış güç, yeter artık. Böyle yürümez” şeklinde mi düşünecek?
Kanaatimce seçim sonuçlarını bu sorunun cevabı belirleyecek.

AK Parti açısından geçmişe oranla işlerin çok daha zor olması da vatandaşın ‘a’ şıkkını işaretlemekte tereddüt edebilecek şartlarda bulunmasından, halinden memnuniyetsizlik duymasından kaynaklanıyor.
Bu arada, ‘b’ şıkkına göre bir tavır ortaya çıkarsa, ki mümkündür. O zaman her şey olabilir…

Bir ayrıntı hakkındaki düşüncem de ‘Adayların muhafazakar olup olmamasının ya da marka değeri taşıyıp taşımamasının, isminin Ahmet, Mehmet, Ayşe ya da Fatma olmasının; seçmenin kararını etkilemesi açısından daha alt sıralarda rol oynayacağı yönündedir.

Pendik’e gelecek olursak.
Şu an meydanda sadece MHP Adayı Murat Şahin var. Oldukça pozitif bir isim. ‘Kazanacağız’ diyor ve buna yürekten inanıyor. Bu söylemini sahadaki çalışmaları, projeleri ve seçim stratejisi ile de destekliyor. Sonuç ne olur bilinmez ama Şahin pek yaman…

HDP, İYİ Parti, Saadet, Vatan Partisi’nin aday adayları henüz ortaya çıkmış değil.
CHP kanadında 5 aday adayı, AK Parti kanadında ise 13 aday adayı mevcut.
Her iki partide de, mevcut aday adaylarının haricinde farklı isimlerden de söz ediliyor…

Tabi AK Parti’de öncelikle cevap bulması gereken soru Belediye Başkanı Dr. Salih Kenan Şahin’e tekrar görev verilip verilmeyeceği sorusu.

Daha önce de ifade etmiş olduğum gibi; başarılı performansından dolayı ‘devam etmesi gerektiğine’ bunu ‘layıkıyla hak ettiğine’ inanıyorum.

Hep partilerden, başkan adaylarından söz ediyoruz ama, olayın meclis üyeleri boyutu da bir o kadar önemli.
Şehri sadece parti – başkan değil, aynı zamanda seçilmiş bir meclis yönetecek. O yüzden mecliste yer alacak isimler de önemli.

Geçtiğimiz Pazar CHP’nin aday adayı tanıtım toplantısını takip ettim. Meclis üyelerine de konuşma ve kendilerini tanıtma imkanı verilmişti.
Açıkçası aralarında düzeyli, donanımlı birçok aday adayı mevcuttu ve bu beni çok mutlu etti.
Hangi yelpazeden olursa olsun; ülkemizin de, ilçemizin de kendisini yetiştirmiş vasıflı hizmet adamlarına ihtiyacı var.

Tam da bu noktada şu konuya da değinmeden edemeyeceğim ve aktarmak istediklerimi öyle sonlandıracağım.

Gerek başkan adayını, gerek meclis üyesi adaylarını belirlerken maalesef üzüntü duyulacak bir noktadayız.

Bunu geçmişte yaşadığım tecrübelere, an itibari ile gözlemlerime ve duyumlarıma dayanarak söylüyorum: Demokrasi memokrasi, adalet madalet, liyakat miyakat, hak mak, hukuk mukuk, ön seçim mön seçim, temayül memayül hak getire!
Halen her şey, çok ağırlıklı olarak masa başında karara bağlanıyor. Her şey bir ya da birkaç kişinin dudakları arasında…

O yüzden de; birçok cevher harcanıyor, ya da hiç ortaya çıkamadan ‘yok’ sayılıyor.
Lanet olsun şu içimizdeki ‘az olsun, bizim olsun’, ‘çöpten olsun bizden olsun’ , ‘sus olsun, pus olsun’, ‘kul olsun, köle olsun’ , ‘başımıza dert olmasın’ sevgimize…

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.