�‘Yabancılara korku ihraç ederken, öncelikli tavsiyeleriniz neler olmalı?’
Google’da aradım, yok böyle bir bilgi. Eh! Herkes her şeyi bilemez tabii.
Bu köşe yazısı ile mevcut eksikliği giderip, insanlığa bir nevi katkım olacaktır elbet…
İsmail benim çocukluk arkadaşım. Aynı mahallede büyüdük. İlk – orta – liseyi birlikte okuduk. O üniversite tahsili için İsviçre’ ye gidince mecburen ayrıldı yollarımız.
Yıllardır yurt dışında. Ama halen bağımız kopmadı. Memleketi ziyaretlerinde görüşür, diğer zamanlarda da sık sık telefonlaşırız.
Geçenlerde bir ricası oldu: “Metin kardeş, benim burada İsviçreli iki ahbabım var. Arkadaşlarına Cadılar Bayramı’nda sürpriz yapmak istiyorlar. ‘Türkiye bir korku ülkesidir’ diye nerden duymuşlarsa duymuşlar; ülkemize gelip bir iki çeşit korku satın almak istiyorlar. Malum buralarda pek bulunmaz…
Senden ricam, şöyle eli ayağı düzgün bir iki korku ayarlayıver şunlara”
Hay hay dedim. Başım üstüne. Gönder. Korkmasınlar yalnız…
Neyse uzatmayayım. Bir müddet sonra geldiler. Çat pat Türkçe de biliyorlar. Sohbet muhabbet, ağırlama filan derken; başladık çarşı pazar istedikleri alışverişleri gerçekleştirmeye.
Önce çocuklar için ‘Yaramazlık yapma seni öcüye veririm’, ‘Polis amca kızar’ türünden birkaç parça korku aldık. Eğlenceli başladı yani alışverişimiz.
Bilirsiniz bizde korku çok. Esnaflarımız ‘sürümden kazanırız’ mantığı ile ucuza elden çıkarınca da mest oldu İsviçreliler.
Tek sıkıntımız çeşit bolluğu. ‘Hangisini alsam’ diye karar vermekte zorlanıyor insan.
Bir de turiste iyi muamele meselesi var tabii…
Allah’ tan memleketin halini yakından biliyorum, yoksa ‘Akşama baban gelende, önüne atem ben seni’ türkü sözünü�’11 Eylül korkusu’ diye yutturuverirler bu İsviçrelilere.
Ben, köklü bir korkudur diye tavsiye edince ‘Din elden gidiyor’ korkusunu satın aldılar. ‘İrtica hortladı. Şeriat gelecek, kelleler kesilecek’ türünden korkuları da aynı vitrinden beğendiler.
Ardından artık klasikler arasında sayılabilecek bir korku olan ‘Komünizm gelecek’ korkusunu satın aldık. Yanında ‘Komünistler Moskova’ya!‘ yazılı eski bir pankartı da hediye verdiler. İsviçreli arkadaşlar pek memnun kaldılar bu jeste.
Bu korkunun tam karşıtı ‘Kahrolsun Faşizm!’ ibareli bir duvar yazısını da, sıkı pazarlık sonucu alışveriş repertuarına kattık. Onun promosyonu da ‘ABD defol!’ yazılı bir pankart oldu.
Kendimi bir anlamda turist rehberi gibi hissettiğimden, arada onlara bilgiler de aktarıyordum. “1980 öncesi iki kutba ayrılan ülkemizin meşhur korkuları bunlar. Hala üstümüzden tam anlamıyla atabilmiş değiliz” diye.
Vitrinin köşesinde Kenan Evren Paşa’nın portresini merak eden İsviçreli arkadaşlar “Bu kim?” diye sorunca, onlara bir de ‘Darbe korkusu’ tavsiye ettim.
“Eskiden her on yılda bir darbe olurdu. Sonradan ‘Post modern darbe’ filan diye biraz sulandı bu iş. Kulağınıza çalınmıştır, 15 Temmuz’da da bir FETÖ girişimi var. Ama o sizinkileri korkutmaz, üzer. Çünkü başarısız oldu…” dedim.
Baktım ki arkadaşlar iyice havaya girmişler, tam alışveriş modundalar; son zamanlarda siftahsız dükkan kapatan esnaflarımız biraz soluklansın diye, verdim ara gazını, daha neler aldık neler…
Devalüasyon korkusu, kriz korkusu, işsizlik korkusu, işten atılma korkusu, gelecek korkusu, kredi kartı borcu – konut – taşıt – ticari kredi korkusu, vergi borcu korkusu, haciz korkusu derken esnafın yüzünü epeyce güldürdük!
‘Başka çarpıcı korkularınız da var mı?’ diye sordular.
“Ayıp ettiniz ne demek!” dedim.
Hemen oradan öğrenciler için ‘YKS ve KPSS korkularını’ satın alıverdik. Tabi yanlarında yine promosyon olarak bir iki soru kitapçığı da veriverdiler.
Bu İsviçreliler de ne maymun iştahlıymış!
Yetmedi; ‘Bölünme korkusu’, ‘Terör korkusu’, ‘Mezhep çatışması korkusu’ filan aldılar.
Eskilerden kalma; Radyasyonlu Çernobil Çayı korkusu, Deli dana, Kuş gribi korkusu filan da önerdik ama “Bizde de domuz gribi korkusuvardı” diyerek onlara pek ilgi göstermediler.
‘Seni mermi manyağı yaparım’ ibareli bir ‘mafya korkusu’na ise bayıldılar. Yanında iki de mermi alıp, “Bu günlük bu kadar yeter. Daha fazlasını taşıyamayız” diyerek alışverişlerini tamamladılar.
Eve dönerken sohbetimiz devam etti. Konu yine ‘Korku toplumu’ tabii.
Israrla “Siz bu kadar korku ile nasıl yaşıyorsunuz?” diye sordular.
Elin gavuruna bir de memleket meselelerini mi anlatayım saatlerce.
“Biz aslında korkmayız öyle her şeyden. Cesur milletiz. Korkunun ecele faydası olmaz’ diye düşünürüz. İstiklal Marşımız dahi ‘Korkma’ diye başlar. Hem Tanrı Türk’ü korur” filan dedim, geçiştirdim meseleyi.
Memleketlerine dönerlerken, hakkımızda sırf olumsuz şeyler düşünsünler istemedim yani.
Uçakta falan yan koltuğunuza düşerlerse ricam; siz de bir şey çaktırmayın…
Not: ‘Korona korkusu’ gündeme dahi gelmedi elbet. Hem her ülkede bolca olduğundan para da etmezdi…