Bir Gezginin Adımları: Pendik’ten Bayburt’a Yolculuk
Sebahattin Okumuş, modern çağın maceraperest ruhu, adım adım doğanın kalbine, tarihin izlerine ve kendi iç dünyasına doğru bir yolculuğa çıkıyor. Bu yolculuğa sıradan bir yürüyüş gibi başlasa da, her gününde yeni anlamlar, keşifler ve anılar birikiyor. Sabahattin’in 28 gün süren Pendik’ten Bayburt’a yürüyüşü, sadece fiziksel bir mesafeyi kat etmek değil, aynı zamanda kendini daha iyi tanıma yolculuğuydu.
Günlerin Ritmi ve Yolda Karşılaşılanlar
Öğle saatlerinde başladığı yürüyüşlerde, yol boyunca karşılaştığı benzin istasyonları Sabahattin için kısa molalar ve küçük ikmal durakları haline geliyordu. Bir istasyonda soğuk kahve içerken, bir başkasında enerji içeceği yudumluyor, bazen çikolata veya bisküvi gibi basit atıştırmalıklarla açlığını gideriyordu. Her adımda, doğayla ve kendi iç sesiyle baş başa kalıyordu. Akşam olduğunda ise bir otelin sıcak atmosferinde kebapçıdan sipariş ettiği lahmacunla enerjisini yeniliyor, sabah yola koyulmak için dinleniyordu.
Bolu Dağı’na Doğru
Düzce’de başlayan yolculuğunun dördüncü gününde, gece Kaynaşlı’ya vardığında bir camide kısa bir mola verip kana kana su içtiği anı, Pendik’ten çıkışının duygusal bir simgesi gibi hatırlıyor. İçinde, gece ilerledikçe, yaklaşan sokağa çıkma yasağının endişesi vardı ama bu yolculuğun bir parçası olarak tüm zorlukları kabul ediyordu. Sabahın erken saatlerinde Kaynaşlı’dan yola çıktığında Bolu Dağı onu bekliyordu; rehberlik eden insanlar “Çıkamazsın,” deseler de adımlarından ödün vermedi.
Bolu Dağı’nda yedi buçuk saatlik zor bir yürüyüş ve karşılaştığı doğa manzaraları, gezginin hafızasında iz bırakmıştı. Sebahattin, burada kendisiyle yüzleşti; yorulmuş, içe dönmüş ve doğanın gücü karşısında küçülmüştü. Geceyi sonlandırdığı benzin istasyonunda üç litre içecek tüketerek kısa bir dinlenme anı yakaladı ve yolculuğun bu kısmının zorlayıcı ama doyurucu olduğunu hissetti.
Yolun Getirdiği İnanç
Bu zorlu yürüyüş, Sebahattin’e içsel bir güç ve özgüven verdi. Saatler boyunca mola vermeden yürüyüp, Bolu’ya vardığında içinden gelen bir ses “Devam et,” diyordu. Bu yolculuk yalnızca mesafeyi kat etmek değil, aynı zamanda sabrın, inancın ve doğayla uyum içinde olmanın bir sembolüydü. Yolda yürürken, hayattaki birçok zorluk karşısında nasıl ayakta durulabileceğini, her adımda nasıl güç kazanıldığını deneyimledi.
Sonuç
Sebahattin Okumuş’un gezgin ruhunu anlatmak için, sadece gidilen yerlerin değil, yol boyunca yaşanan anların, hissedilen duyguların ve karşılaşılan engellerin detaylıca aktarıldığı bir yazı oluşturulabilir. Bu, okuyucuyu kendi yolculuklarında da cesaretlendirecek bir hikaye olacaktır.