"Yaratıcının Bilinme Arzusu ve Pendikli Gezgin Sebahattin Okumuş’un Yürüyüş Felsefesi"
Pendikli gezgin Sebahattin Okumuş’un düşünceleri, yaratılışın köklerine, insanın ve evrenin sırrına derin bir yolculuk sunuyor. Yaratıcının kendini bilinir kılma isteğiyle, evreni ve insanı var ettiğini öne süren bu düşünce, adeta doğanın derin sırlarını keşfetmeye ve bu sırlarla bütünleşmeye davet ediyor. Okumuş’a göre, insan yalnızca evrenin bir parçası değil; bilinen her unsurun içinde özü saklı bir yolcu, yaratılışın bu yolculuğunda doğanın ritmine katılarak ilerleyen bir yolcu.
Su, Ateş, Hava ve Toprak: İnsan Olmanın Kökleri
Sebahattin Okumuş, insanı evrendeki dört ana unsurun birleşiminden doğmuş bir varlık olarak ele alırken, özellikle suyun bu oluşumda kilit bir yer tuttuğuna inanıyor. Ona göre, insan sadece topraktan değil, özünde suyun sürekli akışkanlığı ve yenileyici gücünden meydana gelmiştir. İnsan var olurken hava, su, ateş ve toprak gibi unsurlar, yalnızca fiziksel olarak değil, sembolik anlamlarıyla da insanın yapısını belirlemiştir. Su, yaşamın temeli olarak, insana değişimin kaçınılmazlığını ve hareketin önemini hatırlatır; ateş ise dönüşüm ve yenilenmenin sembolüdür. İşte bu unsurlar sayesinde, insan varlık olarak yalnızca doğayla değil, aynı zamanda hareket ve dönüşümle de iç içedir.
Hareket ve Değişim: Varoluşun Süregiden Döngüsü
Sebahattin Okumuş’un felsefesinde hareket, yalnızca bir varoluş biçimi değil, bilincin kendini ifade etme yoludur. Ona göre, her şey hareket halindedir; evrenin kendisi, gezegenlerin dönüşü, suyun akışı, insanın adımları – hepsi yaratıcı gücün yansımasıdır. Yürüyüşlerinde akışın içinde olmayı deneyimleyen Okumuş, durduğun anın ölümü getireceğine, değişime ayak uyduramayanların bir bakıma ölü olduğuna dikkat çeker. İnsan, hareket ettiği sürece canlı kalır ve yaratıcı gücün bir parçası olur; durduğunda ise, bu canlılık sona erer. Bu bakış açısıyla, Okumuş’un her adımı, onun kendini yeniden yarattığı, doğanın döngüsüne katkı sağladığı bir an olarak anlam kazanır.
Yaratıcı ve Bilinme Arzusu: Taşlardan İnsana Uzanan Bilinç
Okumuş’a göre, her şeyin özünde bir bilinç saklıdır. Taşlar bile hareketsiz kaldıklarında yosun tutar, bu şekilde varoluşlarını sürdürürler. Bu, hareket etmeyen her şeyin bile evrenin düzeninde kendine has bir işlevi olduğunu gösterir. İnsan da, tıpkı bu taşlar gibi, doğanın döngüsünde kendine düşen rolü oynar. Okumuş’un deyimiyle, “Yaratıcı bilinmek istedi ve insanı var etti,” bu yüzden insan, varoluşunun her anında, yaratıcıyla bir bağ içindedir ve hareket ederek bu bağı güçlendirir. Bu düşünceyle Sebahattin Okumuş, evrenin büyük döngüsünde kendi yürüyüşünü adeta bir bilinme çabası, bir anlam arayışı olarak ortaya koyar.
Sonuç: Hareketle Gelen Bereket
Pendikli gezgin Sebahattin Okumuş, yaşamın içinde durmaksızın yürüyerek, hareketin bereketini kendi felsefesinde vücuda getirir. O, doğanın ritmiyle uyum içinde yaşamanın, insanı kendi köklerine ve yaratıcı gücün gizemine daha yakın kıldığına inanır. Yaratıcının bilinme arzusunun bir yansıması olarak varlık kazanan insan, her adımıyla hem kendini hem de evreni yeniden keşfeder. Okumuş’un dediği gibi, “Durduğumuz an öleceğiz.” Bu yüzden, onun yürüyüş felsefesi, sadece bir yolculuk değil; insanın kendini bilme, yaratıcıya ulaşma ve bu dünyadaki amacını gerçekleştirme çabasıdır.
Bu yazı, doğayı, insanı ve evreni anlamaya yönelik bir yolculuğun ifadesi olarak, okurları da kendi iç yolculuklarına davet ediyor.