MagazinHaber Girişi : 23 Ocak 2023 12:48

Sessiz çağa bir yergi: Babil

Sessiz çağa bir yergi: Babil

Sinema tarihinin en önemli müzikallerinin başında gelen Singin’ in the Rain (Yağmur Altında, 1952) yalnız Hollywood’un “altın” sessizliğini ele geçiren sesin hâkimiyetini anlatmakla kalmıyor, sektördeki yankılarını da üç oyuncunun yaşadıkları üzerinden betimliyordu. Bu üç köşeli anlatı, şimdilerde Damien Chazelle’in Babil’inde -görsel/simgesel olarak da- yeniden yaşam buluyor ve altın çağını yaşayan Hollywood’un söz konusu süreçteki sancıları üç ayrı karakter üzerinden öyküleştiriyor.

Damien Chazelle, yeni filmi Babil’de (Babylon) daha önce La La Land’de sinemaya ve özellikle müzikallere duyduğu aşkı anlatan öyküsünün gerisine gidiyor ve adıyla müsemma bir kaos içinde Hollywood’un sessiz çağına geri dönüş yapıyor.

Ancak bu kez karşımızda pür bir aşk yok, daha çok Hollywood’un sevimsiz gerçeklerine duyulan bir öfke var…

Brad Pitt, kariyerinin zirvesindeki yakışıklı başrol oyuncusu Jack Conrad’ı, Margot Robbie yeteneği ve güzelliğiyle herkesi etkileyen yeni yıldız Nellie LaRoy’u, Diego Calva ise sinemanın bir parçası olmak için yanıp tutuşan Meksikalı genç Manny Torres’i canlandırıyor.

Gelgelim filmin tüm bu karakterlere eşit zaman tanıdığını söylemek zor.

Çünkü Babil’in ilk perdesi her ne kadar Nellie üzerine kurulu gibi görünse de aslında anlatının “göz”ünün Manny olduğunu anlamamıza yol açıyor.

“Cennet ve cehennemin” bir arada yer aldığı Hollywood’un, Robbie’nin devleştiği bir delilikle betimlendiği bu sekansta Manny, ilk görüşte Nellie’ye âşık oluyor.

Fakat bu aşk, sırf bir kişiye duyulan sevgiden ibaret değil çünkü Manny, bizi temsil eden bir bakış açısı karakteri olduğu kadar Damien Chazelle’in kendisini ve sinemaya olan sevgisini de simgeliyor. Bunu, La La Land’in göz alıcı finaliyle doku uyumu içerisindeki son perdesiyle de kanıtlıyor.

Evet, Babil özünde tıpkı selefi gibi sinemaya, öykü anlatıcılığına, perdeye düşen büyülü görüntüye yönelik güçlü bir hayranlık barındırıyor.

Her sahneyi bizimle “izleyen” Manny’nin gözlerinden bu tutku ve hayal kırıklığını fazlasıyla hissedebiliyoruz.

Koltuklarımızda izlediğimiz filmlerin arka planlarında yaşananlar, hangi zorluklarla çekildikleri, nelere mal oldukları ve gününde sonunda ne şartlarda bir mucizeye dönüştükleri Babil’in çerçevesini oluşturuyor.

Ancak çekirdekte bu sevgiden çok bir yergi seli, bir öfke “kusma” durumu var ki yönetmen bu eylemi, Nellie’nin cinnet geçirdiği sekansta somut olarak gösteriyor.