Sessiz Düşüncenin İzinde: Düşüncenin Dili Yoktur
Düşüncenin dili olmadığını iddia ediyorum. Bu fikir, belki de hayatımın her alanında yürüdüğüm yolların bana fısıldadığı en büyük hakikatlerden biridir. Düşünmek, çoğu zaman bir menem şeymiş gibi cesaret gerektiriyor gibi sunulur. Ama düşünmek, yalnızca başlangıçtır; asıl mesele, bu düşünceyi harekete geçirebilmektir.
Anne karnında düşünmekten bahsettiğimde şaşırabilirsiniz. Oysa orada, sessizliğin içinde, dil bilmeden hissettiğimiz bir düşünce hali vardır. Henüz bir kelime bilmiyoruz, bir kavrama sahip değiliz, ama yine de varlığımızı fark ediyor, bir şeyleri hissediyoruz. Belki de bu hislerin sonucu olarak, kapalı kapıları zorlayıp dünyaya adım atıyoruz.
Peki neden hatırlamıyoruz bu dönemi? Neden anne karnındaki düşüncelerimizi unutuyoruz? Bana göre, unutturuluyoruz. Ancak eminim, o dokuz ay zarfında düşünüyorduk. Çünkü düşüncenin bir dili yoktur; dil, yalnızca düşüncenin bir ifade biçimidir.
Ben de bu düşünceyi anlamak ve yaşamak için yola çıktım. Bir zamanlar bir hayaldi; Pendik’ten Bayburt’a yürümek, adımlarımı düşüncelerime dönüştürmek. O yolları yürürken, sessizce düşündüğüm her şeyi eyleme geçirdiğimi hissettim. Çünkü hayat, yalnızca düşünmekle değil, harekete geçmekle anlam kazanır.
Yollarda şunu fark ettim: İnsan düşüncelerini unutmaz, sadece derinlere gömer. Belki de unutturulduğu o saf düşünceleri hatırlamanın yolu, harekete geçmekten geçiyor. Yollarda geçirdiğim o sessiz geceler, anne karnındaki o dilsiz düşünceye benziyordu. Yıldızların altında, dilin sınırlamalarından uzak bir şekilde yalnızca düşündüğümü hissettim.
Ben, bir gezginim. Her adımım, düşüncelerimin izlerini taşır. Düşünmenin cesaret gerektirdiğini söyleyenlere hak veriyorum. Ama daha büyük cesaret, o düşünceyi eyleme geçirmektir. Tıpkı anne karnındaki bir bebeğin dünyaya adım atması gibi, biz de düşüncelerimizi hayata geçirmeliyiz.
Bu yazıyı yazarken, düşüncelerimle adımlarım arasında bir köprü kurmaya çalışıyorum. Sessiz düşüncenin dili olmadan da var olabileceğini göstermek istiyorum. Çünkü düşünmek, dilden önce gelir; kelimeler, düşüncenin yalnızca bir gölgesidir.
Yolları adımlarken, unutulan hakikatinizi bulabilir, dilin sınırlarından özgürleşebilirsiniz. Çünkü düşüncenin dili yoktur; sadece hisseder, şekillenir ve sonunda sizi harekete geçirir. Ve ben, bu hakikatin izinde yürümeye devam ediyorum.