Târih: İki bin on altı yılı, on beş temmuz cumâ,
O İblîs’in dölleri birdenbire geçti hücûma!
Üstte; üstten gelen urlu, necis, pis ve habîs emir!
Altta, nurlu Zekâi Paşa ve Ömer Hâlis Demir!
Uyuyan hücre ve çakallar bizi uyur zannetti,
Hâlbuki bir telefon, beş dakîka, bir salâ yetti!
Uyuyan aslan kaplan, bulutları birden kükretti;
Sûr çalmış gibi kalkıp da meydanlara akın etti!
Kükremiş her sel ve aslan yıktı her bendi meydânı;
Sanki bu günler için özenle saklamıştı cânı!
Parmak ucunda yürüyenler yer ve göğü inletti;
Topuklarını yere vuranlar kaçtı, firâr etti!
Birçok delikanlı fos çıktı, kıvrandı battı tere!
Var zannettiklerimiz hep topluca sindi sipere!
Bu seferki emir, demiri bir milim kesemedi,
Çanakkale'yi geçemeyenler, yine geçemedi!
Kınalı bir kurşun ve bir asker kâdirmiş nelere!
Bin kez daha sıkılır kahpenin dölü ibnelere!
Elleri Sütçü İmâm öptü, pâk alnı Hasan Tahsin,
Kaderin kalemini merak eden Ömer’e baksın!
Boğaziçi köprüsü sıratla oldu kan kardeşi;
Ay yıldızlı kızıl bayrak Livâülhamd’in sırdaşı!
O gece salâlar başka, ezanlar başka ezandı;
İçinde motor olan değil, yürek olan kazandı!
Var oldukça Çanakkale tutkusu sizde ve bizde:
Daha çok görüşürüz mart, mayıs, ağustos, temmuzda!
Farkı yok diğer gün ve ayların bugün ve aylardan;
Yeter ki, siz öttürün boruyu in ve saraylardan!
Halep ordaysa; arşın şurda, işte biz de burdayız!
Füze, top, tankınıza karşı on tırnaklı orduyuz!
Hâlâ niyeti olanlar iyice bilsin ki şunu:
Sıkıysa hor görsün bir daha, bir er ve bir kurşunu!
Biz her zaman müsâitiz, eğer siz müsâitseniz;
Her dâim arslanız; siz çakal, kurt, tilki ve itseniz!
Bir daha çıkarsanız sokağa o maçanız sıkar,
Herşey kınalı bir kalp ve kınalı kurşuna bakar!
Bizden görünüp de bize mel’un bir tuzak kurdunuz;
Cehennemin en dibi olsun, yuvanız ve yurdunuz!
Ateşiniz bol, kardeş olsun zebânî ve yılanlar,
İki cihanda zelîl olsun sizin gibi olanlar!
Şeddeli alçak şerefsiz, tescilli puşt ve hâinler:
Bu saatten sonra sizi ahmaktan başka kim dinler?
tebrikler