Seçimlerin futbol sezonuna ara verildiği bir döneme denk gelmiş olması, Türk toplumu için bir şans sayılır!
Bu sayede; içimizde kalmış küfür, hakaret, suçlama, aşağılama ve benzeri ne kadar duygu varsa, onları türevleri ile birlikte ( kısmen de olsa ) dışa vurabilme imkanını tekrar bulabildik.
Seçim süreci; bu anlamda toplumsal olarak deşarj olduğumuz, her an patlamaya hazır bireylerin ‘gazının alındığı’ bir süreç oldu.
Daha önce birçoğumuz, bu psikoterapik işlemi gerçekleştirebilmek için, para verip maçlara gidiyorduk. Zaman zaman hakeme, zaman zaman da karşı tribündeki seyircilere yönelik, güzide ( ! ) söylemlerle avunmak zorunda kalıyorduk. Bu açıdan bakacak olursak; seçim süreci, durduk yerde verilen emekli ikramiyesi kadar değerli de sayılır.
Yani bedavaya, hatta üstüne para alarak orgazm olmuş olduk!
Sakıncalı tarafları var mıydı?
Vardı elbet.
Tribünlerde hakeme de, karşı takım taraftarlarına da hayli uzak bir mesafe söz konusu iken, seçim atmosferinde karşı karşıya olan gruplarla (evde, işyerinde, kahvede, meyhanede vs.) burun burunaydık!
Üstelik, süre 90 dakika ile de sınırlı değildi.
Neredeyse 90 gün, bol bol ve her fırsatta teşvik- i mesai imkanı bulabildik.
Bizim gibi düşünmeyen kim varsa (eş – dost – arkadaş – ana – bacı – gardaş – eloğlu fark etmez), onlarla karşılıklı özlü sözlerimiz (!) bir noktadan sonra kırgınlıklara ve hatta düşmanlıklara dönüşüverdi.
Seçim süreci biraz daha uzamış olsa; Kurban Bayramı’nda koyun yerine birbirimizi kesmenin hesaplarını yapar hale geliverecektik.
Allah’tan önümüze sandık koydular ve benzetmek gibi olsun ‘maç sona erdi’ dediler. Gittik. Oyumuzu kullandık.
Ve şimdilerde, hiçbir şey olmamış, birbirimize onca hakaretleri etmemiş bireyler gibi, “sahada olan sahada kalır” anlayışıyla, hayatımıza (kaldığımız – bırakıldığımız yerden) centilmence devam ediyoruz.
Tabi bu, uzun süre daha böyle devam edemez!
Düşük ücretler, gelir dağılımındaki adaletsizlik, işsizlik, eğitim dünyasındaki problemler, kültürel farklılıklar, inanç ayrılıkları, adalet sistemindeki bozukluklar, vergiler, zamlar, gelecek endişesi vesaire derken, küpümüz yeniden dolar.
Trafikte ‘niye korna çaldın’ ya da ‘beni nasıl sollarsın’ diye, sokakta ya da umuma açık meskenlerde ‘bana yan baktın – kaş çattın’ gerekçesiyle birbirimize girişiveririz yine – yeni – yeniden.
O yüzden, bize sık sık bir seçim lazım!
Öylesine dolmuşuz ve öylesine doluyoruz ki; boşalabilmemiz için başka bir şey kurtarmaz.
Allah’tan, önümüzde yerel seçimler var.
O tarihe kadar tutacağız kendimizi.
O bittikten sonra, belki bir erken seçim daha yaparız.
Yoksa, bir gün birbirimizin üzerine kusacağız…