-4-
LAİKLİK -1-
1982 T.C. Anayasasının;
MADDE 2.– Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.
Türkçe sözlük anlamı: Din işlerini devlet işlerine karıştırmayan, devlet işlerini dinden ayrı tutan:
Bu yazımda; laiklikten beslenenlerin laikliğin içini nasıl boşalttığını, boşaltma amaçlarını anlatacağım.
1937 yılında anayasamıza giren ve 1961 ve 1982 anayasalarımızın 2. Maddesinde yer alan laiklik ilkesi bilindiği üzere Fransa’dan ithal bir kavramdır. Fransa’da : “Dünyacılık” ifadesi ile sadeleştirilen ve din olgusunun sadece devlet işlerinden değil toplumsal ve sosyal hayattan da uzak kalması fikrini içeren sekülerizmin bir parçası olarak doğan ve “Fransız Sekülerizmi” olarak da adlandırılan “laiklik ”in gelişim süreci şu şekilde olmuştur.
“Fransa’da “Laiklik” kavramının kökeninin 1789 Devriminin düşünsel safhasına kadar dayandığı söylenebilir. Roma Katolik Kilisesini önemli reformlara gitmeye zorlayan Fransız İhtilali sonucunda sadece halkın değil devletinde resmi dini olan Katolik öğreti hegomanik güç olmaktan çıktı. 12 asırdır yönetimde söz sahibi olan Kilisenin mezhep savaşları ile gerek Ortodoks ve Protestan azınlıklara gerekse diğer azınlıklara yaptığı muameleler ihtilalin en büyük nedenlerin biriydi. İhtilal sonucunda hiçbir kimsenin dini ve sosyal inançlarından dolayı kınanamayacağını bildiren ve 1791 Fransa Anayasasının önsözünü oluşturan “İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi” kabul edildi. Bu tarihten 1905 yılına kadar Fransa’da iktidar ile din sınıfı arasında bir soğuk savaş dönemi oldu. Eğitimin, ordunun, kamu kuruluşlarının, sosyal hayatın, sivil toplum kuruluşlarının laikleşmesine yönelik hukuki adımlar atıldı. Bu sert laik düzenlemelerin tamamı din sınıfının aleyhine gerçekleşti. 1905 yılında Fransa’da devlet ve kilisenin mutlak ayrımını kabul eden “Laiklik Yasası” kabul edildi. Başlarda yasaya Vatikan tarafından Fransa’nın tanınmaması kadar sert tepkiler gösterilirken, 1924 yılında Katolik Kilisesi yasayı kabul etti”.(Kay.int)
Fransa’daki laikliğin gelişim sürecini anlatmamın nedeni, 1937 yılında anayasamıza sadece “laik” kelimesini koyarak laik bir cumhuriyet olunamayacağını/olunmadığını anlamamıza yarayacaktır. 1905 yılında Fransa’da devlet ve kilisenin mutlak ayrımını kabul eden “Laiklik Yasası” kabul edilmişken ülkemizde din kurumu olan Diyanet İşleri Başkanlığını Devlet Bakanı ve/veya Başbakana bağlı bir kurum yapmakta bir sakınca görmedik.
Sakınca görmedik çünkü; din kontrol altına alınmalı, dini bilinçlenmenin önüne geçilmeli ki; bu millet maneviyattan uzaklaşırsa daha kolay hanelerine girilir, aile yapısı yok edilir.
Türk ve Müslüman bir toplumun aile yapısını bozmadıkça Türk dünyası üzerinde ameliyat yapılamayacağı bilindik bir gerçektir.
Laikliğin içini neden boşalttık çünkü: Birileri laik ci ci lik yaparak siyaset yaptığını zannederken, birileri de; laikliğin mevcut uygulama biçiminden yararlanarak tarikatlar, cemaatler gibi yapılanmalarla holding oluşturdular. Bu iki ayrı, ama laiklik konusunda aynı düşünen menfaat birlikteliğinin sonucu orta doğuda yaşanan kargaşanın benzerini bu ülkeye yaşatmak isteyen düşünme engelli ideolojik saplantı içinde olanlar ile iç ve dış misyonerlerin oyunundan başka bir şey değildir.
(haftaya bu gün devam edecek)
Abdurrahman AYAR
e-mail. [email protected]