SİYASET KURUMUNDA DEĞİŞEN NE VAR NE YOK (7)
İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Sn. Ekrem İmamoğlu, 19 Mart'ta "yolsuzluk" ve "terör" soruşturmaları kapsamında gözaltına alındı. Sn İmamoğlu ile birlikte danışmanı sn. Ongun ve iş insanları dahil 89 gözaltı kararı verilmiş bu sayı daha sonra 91 olmuştur.
23.03.2025 tarihi itibari ile Sn. Ekrem İmamoğlu ile birlikte 48 kişi "suç örgütü kurmak ve yönetmek","rüşvet almak", "irtikap", "hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek" ve "ihaleye fesat karıştırmak" suçlarından tutuklandı. Terör soruşturmasında ise İBB Genel Sekreter yardımcısı Mahir Polat, Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan ve Reform Enstitüsü Direktörü Mehmet Ali Çalışkan tutuklandı, diğer şüpheliler ise adli kontrol şartı ile serbest bırakıldı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı,açıklamasında İmamoğlu hakkında "silahlı terör örgütüne yardım etme suçundan kuvvetli suç şüphesi bulunduğunu" ancak mali nitelikli suçlardan zaten tutuklanmasına karar verildiği için tekrar tutuklanmasına "bu aşamada gerek görülmediğini" söyledi. Yargı; belediye başkanının terör soruşturması kapsamında tutuklanması halinde belediyeye “kayyum” atanması sonucunu doğuracağından, ülkenin huzurunu düşünmüş olmalı ki bu gerekçe ile tutuklanmasına gerek görmediği, yargının bu davranışı ile milli bir duruş sergilediğini söyleyebiliriz.
Kent uzlaşısı; ,Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi'nin (DEM Parti) 31 Mart 2024 seçimlerinde gündeme getirdiği bir yerel seçim stratejisi olan kent uzlaşısı,"kentin tüm dinamiklerinin üzerinde uzlaştığı adaylarla seçimlere katılmayı" ifade ediyor. DEM Parti, bu strateji çerçevesinde, Batı illerindeki bazı seçim bölgelerinde aday çıkarmadı, işbirliği temelinde Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) adaylarını destekledi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı ise "kent uzlaşısını", PKK'nın metropol illerde etkinliğini artırmasını hedefleyen bir faaliyet olarak tanımlıyor ve bu kapsamda "terör soruşturması" yürütüyor.
Göz altıların ardından CHP Genel Başkanı Sn. Özgür Özel ve bazı partililer, Saraçhane’de toplanarak protesto düzenledi. Sn. Özgür Özel, Saraçhane’deki konuşmasında skandal bir çağrı yaparak halkı sokağa çıkmaya davet ederek "Biz Saraçhane'ye miting yapmaya değil, eylem yapmaya, sonuç almaya geliyoruz","And olsun ki Taksim'i geri alacağız" dedi. Bu çağrı sonrası İstanbul, Ankara, İzmir, Adana,Antalya, Çanakkale, Eskişehir, Konya ve Edirne’de; bu ülkeye hainliği kültürü yapmış ne kadar marjinal grup varsa maskelerini takarak CHP maskesi, şemsiyesi altında düşmanlıklarını kusmuş güvenlik güçlerine taş, sopa ve asit dahil eline geçirdikleri her materyali atarak onlarca güvenlik görevlisinin yararlanmasına neden olmuş sokaklar taşkınlıkların mekanı olmuştur. Fırsat mı fırsat diyen düşünme engelli ideolojinin güdülediği ODTÜ ve İTÜ deki bazı gayri milli öğrencilerde güdüleyicilerinin güdüleri ile bu provokasyona dahil olmuştur.
Geçmişte yapılan darbe ve muhtıralar dahil 12 Eylül 1980 darbesinin zeminini hazırlayan bu düşünce sistemi kişilerinin ve/veya kurumsal yapılarının demokrat, özgürlükçü ve laikçi,sözde Atatürkçü oldukları yalanına, sloganlarına inanan ideolojinin güdülediği,Fitne Fesat Ocağının (FFO) beslediği düşünme engelli marjinallerin dün olduğu gibi bugün de ülkemizde gündem olması, siyaset kurumu başta olmak üzere STK’larda geçmişte olduğu gibi bugün de değişen bir şey olmadığını ve aynı,belli yükseköğrenim kurumlarında gayri milli, materyalist, düşünme engelli,ideolojik saplantılı insan yetiştirme başarısında geçmişte olduğu gibi bugün de değişen bir şey olmadığını görmek üzüntü verici olmakla birlikte düşündürücüdür.
Merkezi yönetimde olmadığı her durumda; elit, entelektüel,sanatçı, siyasetçi, zengin, gazeteci, teknokrat, üst düzey bürokrat, avukat,hakim ve savcının vs. suç işleme özgürlüğünün olmadığını, ne yaparsa yapsın doğruluğunu kabullenmek ve bunun için yollara sokaklara düşmek, bunu savunmak,güdülenme gereği olan düşünme engellilerin ideolojisidir. Bu ideoloji; yargının bağımsızlığı sloganını atarken yargıya inanmaz, demokrasi sloganını atarken millet egemenliğini, milletin iradesini tanımaz, laikçilik (din ve devlet işlerinin ayrılığı) sloganını atarken din kurumunun (Diyanet İşleri Başkanlığı) Devlet Bakanına Bağlı olmasına ses çıkarmaz, özgürlükçülük sloganı atarken özgürlüğün kendileri dışındakilere lüks olduğuna inanır, din ve vicdan özgürlüğü sloganı atarken dini işlem ve eylemleri yasaklanmasını savunur,vicdan özgürlüğü kapsamında vatana ihaneti ve bu düşünceyi açıklamayı düşünce özgürlüğü olarak alkışlamayı görev bilir, vs.vs. 19 Mart 2025 günü ve sonrasında ülkemizde yaşanan, yaşatılan budur.
Devam edecek