Geride kalan 20. yüzyılda Türk Milleti; kendi Devlet’inin genelde din ve özelde ise İslâm düşmanlığı ile özdeşleşen “ateizm, evrim, komünizmvelâiklik baskısı” altında, yarısından fazlası da ikinci sınıf vatandaş olarak Anadolu şehirlerinin varoşlarına ve kırsalına itilmiş şekilde “açlık sınırı”nın altında yaşamak zorunda bırakılmıştır.
Buna rağmen Türk Milleti; “bu vatan ve devlet benim, düzelir bir gün elbet; şeriatin kestiği parmak acımaz!” düsturuyla, şeriate karşı olan Devlet’ine saygı, sevgi ve bağlılığını her zaman korumuştur.
FETOŞ: Türk kartalının altına konulan yumurtadan çıkan; avını yerken gözleri yaşaran timsah gibi gözü yaşlı, salyalı ve sümüklü, Müslüman kostümlü bir yavru anakondadır!
Yüreğinde azıcık vatan millet ile din îman sevgisi ve gayreti bulunan Müslüman Türk halkının her ferdi; evlâtlarının din ve îmânını mevcut tehlikelerden korumak ve özellikle karnı doyacak şekilde kamuda iş edinmesini sağlamak amacıyla bu sümüklü anakondanın yuvasına akın etti.
Türk halkı; bu takkeli ve tesbihli, gözü yaşlı ve sümüklü anakondaya “eti de senin, kemiği de!” sunumuyla, tertemiz evlâtlarını kendi elleri ile âdetâ yalvararak teslîm etti.
Bu anakondanın konforlu yuvaları; kaynağı belli sistem odakları tarafından “açlığa tâlîm” ettirilen ve “dinsizlik bombardımanı”na tutulan Türk Milleti’nin, kendini can havli ile içine attığı bir sığınak hâline getirildi.
Bu FETOŞ anakondası, Türk Milleti’nin gelecek vaad eden evlâtlarını; din îman, vatan millet ve “karnı tok istikbal” vaadi ile efsunlayıp hareket edemez, kendisine karşı koyamaz ve bağımlı hâle getirdi.
Bu sümüklü anakonda, kendisine teslîm edilen her evlâdı da kabul etmedi:
*Zavallı anne ve babaları tarafından tezgâha ve vitrine konulmuş olan bu vatan evlâtlarını elleye elleye, koklaya koklaya, mıncıklaya mıncıklaya tesbit ve teşhîs etti, en işe yarar olanlarını alıp “işine yaramayanlar”ı ıskarta olarak baba ocağına geri gönderdi.
*Bugüne kadar sağır, kör, dilsiz, algı seviyesi düşük, zihinsel engelli ve bakıma muhtaç hiçbir vatan evlâdını şefkatle kucakladığı, bakım ve eğitimini üstlendiği görülmedi.
Aslında kurban seçip “el koydukları ve rehin aldıkları” vatan evlâtlarının yuvalarını yadırgamamaları için; her birine İslâm kahramanlarının adını “kod ad” olarak vermek sûretiyle, bu isimlerin imaj ve îtibârı üzerinden yuvalarını sahiplenmelerini ve “farkında olmadan üstlendikleri” rollerini oynamalarını sağladı.
Damı akan, çatısı çöken buz gibi baba ocağından çıkıp tertemiz ve konforlu mekânlarda din, îman, ilim ve fen ile buluşan; neredeyse hiçbiri dışarıda kalmayacak şekilde kamuda istihdama kavuşan Anadolu evlâtları ve bu durumu gören Anadolu insanı, büyük bir vefâ ve minnet duygusuyla bu sümüklü anakondaya bağlanıp sıradaki evlâtlarını da yine kendi elleriyle teslîm etmeye devâm etti.
Hangi partiye oy verirse versin, hangi cemâatten olursa olsun; içinde bir zerre din ve vatan sevgisi olup da Türkçe olimpiyatlarını dinler ve seyrederken duygulanmayan ve zaman zaman gözyaşı dökmeyen tek bir vatan evlâdı kalmadı.
Devlet de bilerek ya da bilmeyerek “dayısından 5 bilezik, halasından bir grâmis, amcasından bir ev!” şeklinde âdetâ yardım ve yataklık eder gibi anakondayı beslemekten ve desteklemekten geri durmadı.
Devlet; tamamen özel bir teşebbüs olduğu hâlde, ne hikmetse Türkçe olimpiyatlarının figürünün olduğu paralar bile bastı. Her klandan siyasetçiler ve devlet adamları, bu zehirli anakondanın sosyal girişimlerinde arka sırada bile olsa protokolde yer almak için birbiri ile yarıştı.
FETÖ anakondasının hayat serüveni ve serencâmı bir bütün hâlinde incelendiğinde; Devlet ile anakondanın ilişkisinin önce taammüden, sonra gafleten ve daha sonra işgâlen olduğu ortaya çıktı.
Bu durumdan haberdâr olmayan halk; Devlet ile anakondanın yakın temâsını “resmî ve plânlı işbirliği” zannedip bu anakondayı daha gayretli bir şekilde destekledi ve konu komşu çocuklarını da kurban olmaya iknâ ederek onların da bu anakondaya teslîm edilmesini sağladı.
Sümüklü anakonda, “altın tavuğun altın yumurtası” olarak gördüğü ve yuvasına aldığı vatanın “altın nesil” evlâtlarını “minnet ve vefâ sorumluluğu” ile uyuşturduktan sonra; “dinler arası diyalog” ve “Allah’a inanan herkes cennete girecektir!” fikriyle zehirleyip metamorfoza uğratmak sûretiyle, insanlıktan çıkartıp “mankurt anakonda yavruları” hâline getirdi.
Yalan söyledikçe burnu uzayan Pinokyo gibi yalan söyledikçe artansalya sümük ve gözyaşı ile din ve vatan lâflarını büyük bir sabırla bir ökse otu-tuzak kuş-fol-yem gibi kullanıp her yaş ve cinsiyetteki Müslüman insanı tuzağına çeken timsah ile anakonda kırması FETOŞ, beklenen zaman ve zemin gelince de esas amacı doğrultusunda harekete geçti.
( D e v a m e d e c e k )
bir dönem bunun varlığını çoktan sezinlemiştik ama içimizdeki amir kadroları da bunlarla dolunca alt kesimin sesi çıkmaz oldu. olan hadiseler çok basite alındı gören gözler görmez, duyan kulaklar işitmez oldu .teşekkürler sayın yazar.
Çok önemli tespitler. Devamını merak ediyorum.
Çok doğru tespitler. Eline yüreğine sağlık. Allah'tan inancı bütün türk evlatları var ve sayıları artarak devam ediyor.