SUYUN SERÜVENİ

Sonsuz genişlikli kainatta varlıklar alemi için veya tüm mevcudat ve mahlukat için bilgilerin, düşüncelerin ve hayallerin yetmediği gerçeklikler vardır. Bunlar hakkında ne kadar araştırsak, ne kadar düşünsek, ne kadar tefekkür etsek ve ne kadar mana vermeye çalışsak yaptığımız şey elbette ki çok değerlidir lakin yine de bunların mutlak gerçekliklerine ulaşma şansımız yoktur. Mesela eşrefi mahluk olan insan fıtratı, kaza ve kader, levhi mahfuz, su, toprak, ateş ve rüzgar, maddenin sonsuz küçük bir parçacığa kadar bölünmesi ve iç içe sistemler manzumesi oluşturması, kainat dengesi ve kainat nizamındaki olağanüstü haller, zaman ve mekan ilişkileri, tüm maddi ve manevi enerjilerin kaynağı olan nur, Yedi Kat Gök, Arş, Kürsi, Burçlar, Kürrei Arz, fıtratın başlangıcını temsil eden ilahi “OL” emrinin hikmetleri, Esmaül Hüsna ve varlıklar aleminin mana ile ilişkileri gibi nice hakikatler karşısında insanın düşünce ve tefekkür ekseninde büyük bir acziyeti vardır. İşte ilk yaratılan birkaç varlıktan biri olan su da böyledir. Onun hakkında ne araştırma yaparsak yapalım, ne söylersek söyleyelim bildiklerimiz ve düşüncelerimiz her zaman eksik kalacaktır ve bu konudaki mutlak gerçekliğe hiçbir zaman ulaşamamış olacağız.

Peygamber Efendimizin (sav.) “Beni ihtiyarlattı…” buyurduğu Hud suresinde suyun ne büyük bir işlev gördüğü ortaya çıkmaktadır. Kainat ile özdeş kabul edilen ya da kainatın en büyük varlığı kabul edilen Arş’ dan söz edilirken onun su üstünde olduğu vurgusu yapılmaktadır. Elbette ki bu durum suyun mahiyetini çok daha başka boyutlara taşımaktadır. Üstünde olmak vurgusu elbette ki çok farklı manalara gelebilir. Fakat burada olağanüstü bir irtibatlanma söz konusudur.

“O, hanginizin amelinin daha güzel olacağı konusunda sizi imtihan için, henüz Arş’ı su üstünde iken gökleri ve yeri altı gün içinde (altı evrede) yaratandır…” (Hud Suresi 7. Ayet)

Yüksek manalarla anılan suyun muayyen bir miktarda yaratıldığı ve kıyamete kadar miktarının sabit kalacağı bir gerçektir. Miktarı sabit olan suyun evrende, Kurrei Arzda, atmosferde, yer küre altında ve üstünde döngülerde olduğu da aşikar olan bir durumdur. Bu haliyle suyun hareketli olan ve sabit durağan olan mekanları vardır. Yani su döngü halinde de depolanabilmektedir. Depolanmayı, su miktarının an itibarı ile mevcut olması olarak değerlendirdiğimizde hemen her yerde suyun varlığına şahitlik edebiliriz. Su okyanuslarda ve denizlerde depolanmaktadır, yeraltında bulunan akifer boşluklarında depolanmaktadır, nehirlerde, ırmaklarda, derelerde depolanmaktadır, canlıların ve bitkilerin bünyesinde depolanmaktadır. Atmosferde depolanmaktadır. Esen rüzgarlarda depolanmaktadır. Muhteşem ötesi görsel şölen sunan bulutlarda depolanmaktadır, yağan yağmurlarda depolanmaktadır.

“Rüzgârları da aşılayıcı olarak gönderip yukarıdan su indirerek sizi onunla suladık. Onu toplayıp depolayan da siz değilsiniz. (Hicr Suresi 22. Ayet)

“Biz, gökten belli bir ölçüde su indirdik de faydalanmanız için onu yeryüzünde tuttuk. Bizim onu tamamen gidermeye de muhakkak gücümüz yeter.” (Mü’minun Suresi 18. Ayet)

Bilim insanlarının tahminlerine göre sonsuz genişlikli uzayın gözlemlenebilir kısmının çapı 98 milyar ışık yılı büyüklüğünde olup bu çok büyük mekan içerisinde su ile irtibatlanmayan bir varlığın olmadığı tahmin edilmektedir. Madem kainatın incisi dünya ile tüm kainat bir şekilde irtibatlıdır o halde kainatın en önemli varlıklarından biri olan suyun da bir şekilde diğer varlıklarla irtibatlı olması kuvvetle ihtimal dahilindedir. Bu suyun dolaşımını düşündüğümüzde ise çok daha başka hakikatlerle karşılaşmamızın ihtimali vardır. Dünyadaki iklimden bahsettiğimiz gibi kainat ikliminden de pekala bahsedebiliriz. Her ne olursa olsun yaratılan suyun ne bir eksiği vardır, ne de bir fazlalığı…

Kürrei Arzın tüm mekanlarını göz önüne aldığımızda, okyanusların, denizlerin, akarsuların, buzulların, göllerin, yer altı sularının, atmosferdeki suların, canlılar ve bitkilerin kullandığı suların, rüzgarların taşıdığı suların ve bulutların taşıdığı suların toplamı 1.39 milyar kilometreküp olduğunu bilmekteyiz. Buharlaşan, yoğunlaşan ve buzullaşan suları düşündüğümüzde dolaşım, dönüşüm ve bir döngü ekseninde oldukça hassas dengelerin var olduğunu anlamalıyız. Su, bazen doğal müzik eşliğinde çağlar, bazen süzülür, bazen kıvrılır, bazen sel olur, bazen yol olur, bazen şelale olur, bazen durulmuş olur. Derya olur, umman olur… O aynı zamanda dirilişin ve gelişimin de sembollerinden biridir.

“İçtiğiniz suya ne dersiniz?! Siz mi onu buluttan indirdiniz, yoksa indiren biz miyiz?” (Vakıa Suresi 68., 69. Ayetler)

“De ki: Söyleyin bakalım: Suyunuz çekiliverse, size kim temiz bir akar su getirir?”
(Mülk Suresi 30. Ayet)

Su, hayatımızın can damarıdır. Bütün canlıların ve bitkilerin hayat bulmasını sağlayan müstesna bir nimettir. Renksiz, kokusuz ve tatsız bir madde. Halden hale, şekilden şekle dönüşebilen bir varlık. Maddi alemde hayatları ve tabiatı dengeleyen akışkan bir sıvı. Bu haliyle su dünyadaki hayat nizamının sağlanmasında en önemli aktörlerden birisidir. Hidrojen ve oksijenden meydana gelen bu hayat iksiri yanmaz bir bileşiktir. O hem söndürücü ve hem de ferahlatıcı bir ilaçtır. Bu özellikleri ile de eşsiz bir mucizedir. Şifa kaynağı bir hazinedir.

İki adet hidrojen atomu ve bir adet oksijen atomundan oluşan su için en gelişmiş laboratuvarlarda su oluşturma deneyi yapmaya niyet ettiğimizde işimizin zor olduğunu hatta bunun mümkün olmadığını bilmeliyiz. Hidrojenin yüksek düzeyde yanıcı olduğunu ve oksijenin yakıcı olduğunu, oksijen ve hidrojenin su molekülünde yaklaşık 105 derecelik acı yaptığını ve suyu oluşturmak gayesiyle birleştirmek için yeterli sıcaklık derecesinin gerekli olduğunu mutlaka bilmeliyiz. Çünkü başta sıcaklık derecesi olmak üzere gerekli tüm faktörlerin ve ortamların sağlanamayacağı ortaya çıkmaktadır. Suyu oluşturmak için gerekli olan yüksek ısı derecesinin olmadığı bir ortamda atomların kimyasal etkileşimi meydana gelmez ve suyun oluşumu da ortaya çıkmaz. Teorik olarak meseleye baktığımızda da bilemediğimiz daha nice faktörlerin karşımıza çıkacağını anlamalıyız. Uygun ısı ortamında ve bir çarpışma marifeti ile elde etmeye çalıştığımız olası su molekülü için hidrojen ve oksijen atomundaki elektron yörüngelerini birbirine bağladığımızda öngörülmeyen kontrolsüz enerjiler açığa çıkar ve bu büyük enerjiler sayesinde suyu üretebilme nedenleri de ortadan kalkar. Yani bu atomların birlikteliği oluştuğunda patlama oluşur ve tahmin edemediğimiz ölçeklerde enerjiler açığa çıkar ve su molekülünü elde ettiğimizde kontrolü olmayan yanıcı ve yakıcı bir ortam meydana gelir. Başka bir deyişle bir şey elde etmeye çalıştığımızda başka bir şeyi kaybetme riskimiz vardır.

Madem suyu elde etme şansımız yok o halde su yeryüzünde elbette ki yeterli düzeyde olduğunu bilmeliyiz. Bu haliyle su, önceden yeterli miktarda yaratılarak tüm zamanlar boyunca bir çevrim dahilinde kainattaki nizamata katkı yapmaktadır. Devri daim şeklinde buharlaşmakta, soğumakta ve su halinde olarak mütemadiyen bir döngüde bulunmaktadır.

Nice bilinen ve bilinmeyen hikmetleri bünyesinde barındıran mübarek su, çevrimlerde dolaşmakta, yollara revan olmakta, zamanla yarışmakta ve mütemadiyen akmaktadır. Aynı şekilde ahiret yurdunda da su öne çıkacaktır. Hayattaki her şeyi temizleyen, tüm beşeriyete can suyu veren ve maddi ve manevi bir iklim meydana getiren suyun dünyadaki görevi ve hükmü bittiğinde yeni hayattaki su görevi devralacaktır. Batıl güruh yeni hayatında kaynar su içeceği ile ebedi bir hayat sürecektir.
Hak ehli ise Kevser suyundan kana kana, doya doya içmiş olacaktır…

Ali Dama

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.