Uluğ Bey (1394-1449)
Uluğ Bey’e Batılı bilim adamları, “15. asrın astronomu” unvanını vermişlerdir. Ayrıca Milletlerarası Astronomi Derneği tarafından Ay’ın görünen yüzeyinde bir bölgeye “Uluğ Bey Krateri” adı verilmiştir. Bu müstesna âlim, matematikçi, astronom, edip ve şair olmasının yanı sıra Kur’ân-ı Kerîm’i 7 kıraat üzere okuyacak kadar kıraat ilmine sahip bir şahsiyetti.
Babası Timur’un küçük oğlu Şahruh, annesi Gevher Şâd’dır. 1394 yılında Azerbaycan’ın Sultaniye kentinde doğmuştur. Asıl adı Muhammed Taragay olup Timur tarafından sevilmesi nedeniyle Timurlular’daki “emîr-i kebîr”‘in Türkçe karşılığı olan “Uluğ Bey” unvanıyla anılmaya başladı.
1394-1405 yılları arasında sarayda dinî ilimlerin yanı sıra mantık, matematik ve hey’et (astronomi) tahsili gördü. 1404’te Timur tarafından Muhammed Sultan’ın kızı Öge Begüm (Öge Biki) ile evlendirildi.
Timur’un Çin üzerine gerçekleştireceği sefere katıldı. Ancak Timur’un 18 Şubat 1405 tarihinde Otrar’da ölmesi üzerine onun naaşıyla birlikte Semerkant’a geri dönmek üzere harekete geçti. Timur ölmeden önce torunlarından Pir Muhammed’i varisi seçmesine rağmen Timur’un diğer torunlarından Halil Sultan, taht üzerinde hak iddia etmeye başladı. Semerkant savunucuları Uluğ Bey ve beraberindeki emirleri şehre sokmayınca Buhara’ya geçmek zorunda kaldı. Buhara’da da can güvenliği kalmayınca gizlice babası Şahruh’un bulunduğu Herat’a kaçtı.
1406 yılında babası ve kuzeni Pir Muhammed’in ordularının başında Ceyhun dolaylarında Sultan Halil ile karşılaştı. Ancak meydana gelen savaşta Sultan Halil’in galip gelmesi üzerine Herat’a kaçmak zorunda kaldı. 1409 yılında Şahruh, Sultan Halil’i ele geçirerek Semerkant’a hakim oldu. Uluğ Bey de Emir Şah Melik’in gözetiminde buranın hükümdarı oldu. Sonrasında Emir Nureddin isyanının bastırılması, Emir Şah Melik’in Herat valisi olmasıyla da Semerkand merkezli Mâverâünnehir bölgesinde tek başına hüküm sürmeye başladı.
1414 baharında amcası Şeyh Ömer’in oğlu Ahmet denetimindeki Fergana’ya sefer düzenledi. Semerkand’da hüküm sürerken genel olarak avcılık, eğlence ve alimlerle sohbetlerle geçiren Uluğ Bey, şeyh, molla ve dervişlerle iyi ilişkiler sağlayamamıştı. Bu dönemde saray kuşçularından Alaaddin Ali bin Muhammed (Ali Kuşçu) ile dostluk kurmaya başladı.
1425 yılında Moğollar üzerine sefer düzenleyerek Issık Gölü dolaylarına kadar geldi. Moğolları dağıtarak önemli miktarda ganimetle Semerkant’a döndü. Sonrasında babasından aldığı destek kuvvetlerle Özbekler üzerine sefer düzenlese de yenilerek Semerkant’a çekilmek zorunda kaldı. Şeyhler, mollalar ve dervişler tarafından şehre sokulmak istenmese de kendisine sadık adamlarının desteğiyle Semerkant’a girerek düzeni yeniden sağladı.
Daha sonra yeniden Özbekler’e sefer düzenleyerek Taşkent’e kadar ilerledi. Buradan Semerkant’a döndükten sonra av ve eğlence yaşantısını bırakan Uluğ Bey, ilim çalışmalarıyla uğraşmaya başladı. İlmî sohbetler, matematik ve astronomi konularında kendini eğiterek kendini geliştirmeye başladı. Bu dönemde önemli alimler Kadızade Rumî, Gıyaseddin Cemşid ve Ali Kuşçu ile çalışmalar yaptı. Semerkant yakınlarında rasathane kurulması çalışmaları başlattı. 1429 Ekim’inde rasathaneyi tamamladı.
Şahruh’un 12 Mart 1447 yılında ölümüyle yeniden Timurlu tahtı için yaşanan mücadeleye katıldı. Herat’a sefere çıktı ve karşısına çıkan Ebubekir Mirza’yı ele geçirerek onun kuvvetlerini de ordusuna kattı. Herat’ta hâkim olan annesi Gevher Şâd ve kardeşi Baysungur’un oğlu Alaüddevle ile anlaşarak eski sınırları kabul etti. Ancak oğlu Abdüllatif, valisi olduğu Belh şehrinde Alaüddevle tarafından kuşatılınca yeniden sefere çıktı. 1448 yılı baharında Alaüddevle’nin kuvvetlerini yenerek Herat’a girerek tahtta egemenliğini sağladı. Herat’a oğlu Abdüllatif’i vali yaparak batıya doğru harekete geçti. Kışın yaşanan isyanı bastırmak için Herat’a döndü ve şehri yağmalattı. Buradan Buhara’ya geçen Uluğ Bey bir süre burada kaldı. Bu sıralarda Gevher Şâd Sultan da Herat’ı geri aldı. 1449 yılında Belh’te bulunan oğlu Abdüllatif’in kendine sefer düzenleyeceği haberi üzerine onun üzerine harekete geçti. Ceyhun kıyılarında karşılaşan kuvvetler küçük çaplı çarpışmalarda bulundu. Bu esnada Semerkant’ta yaşanan isyanı bastırarak tekrar Abdüllatif üzerine harekete geçen Uluğ Bey, Semerkand yakınlarındaki Dımaşk köyü yakınlarında oğluna yenildi. Bir süre kaçtıktan sonra Semerkant’a dönerek oğluna teslim oldu. Teslim olduktan sonra Hacca gitmek için oğlunun iznini alan Uluğ Bey, yolda oğlunun adamları tarafından öldürüldü.
ÇALIŞMALARI
Uluğ Bey, Semerkant’ta bir medrese ve bir de rasathane yaptırmıştır. Kadızade Rumi bu medreseye başkanlık etmiştir. Rasathane için yörede bulunan tüm mühendis, alim ve ustaları Semerkant’a çağırmıştır. Kendisi için de bu rasathanede bir oda yaptırarak tüm duvar ve tavanları gök cisimlerinin manzaralarıyla ve resimleriyle süsletmişti.
Rasathanenin yapım ve rasat aletleri için hiçbir harcamadan kaçınmamıştır. Bu gözlemevinde yapılan gözlemler, ancak on iki yılda bitirilebilmiştir. Gözlemevinin yönetimini Bursalı Kadızade Rumi ile Cemşid’e vermiştir.
Cemşid, gözlemlere başlandığı sırada ve Kadızade’ de gözlemler bitmeden ölmüştür. Gözlemevinin tüm işleri o zaman genç olan Ali Kuşçu’ya kalmıştır. Bu gözlem üzerine Uluğ Bey, ünlü “Zeycini” düzenlemiş ve bitirmiştir. Zeyç Kürkani veya Zeyç Cedit Sultani adı verilen bu eser, birkaç yüzyıl doğuda ve batıda faydalanılacak bir eser olmuştur.
Zeyç Kürkani, bazı kimseler tarafından açıklanmış ve Zeyç’in iki makalesi 1650 yılında Londra’da ilk olarak basılmıştır. Avrupa dillerinin birçoğuna, çevrilmiştir. 1839 yılında cetvelleri Fransızca tercümeleriyle birlikte, asıl eser de 1846 yılında aynen basılmıştır.
Zeyç Kürkani’nin asıl kopyalarından biri Irak ve İran savaşlarından sonra Türkiye’ye getirilmiş ve hâlen Ayasofya kütüphanesindedir. Uluğ Bey’in yönetimi zamanında fetihlerden çok babası zamanında olduğu gibi yönetim güçlendirilmiş ve önemli bilimsel gelişmeler yaşanmıştır.