VOLKAN TAN DANIŞMAZ VE
ADIMLARLA YAZILAN KİTAP; HAYALLERİMİ YAŞIYORSUNUZ
İstanbul Yeşilçam sanatçıları tiyatrosu genel sanat yönetmeni Volkan Tan Danışmaz, Türkiye’nin 81 ilini ve o illerde ki 945 ilçeyi tam 303 günde 9400 kilometre yürüyerek ‘Hayallerimi Yaşıyorsunuz’ kitabını yazıyor. Türkiye’nin saklı kalan güzelliklerine ithafen yazdığı bu kitabında bire bir gezip gördüğü ve yaşadığı duyguları kaleme alıyor.
İstanbul’da yaşayan aynı zaman da Yeşilçam sanatçıları tiyatrosu genel sanat yönetmeni Volkan Tan Danışmaz uzun yıllardır Tiyatro sektörüne gönül vermiş bir sanatçıdır. Tiyatro ve sinema sektöründe bir çok farklı eser de yer almış Volkan Tan Danışmaz aynı zamanda şimdiye kadar bir çok tiyatro oyunu yazmış ve yönetmenliğini de yapmıştır. 1991 yılından günümüze 34 tiyatro eseri ile yıllarca sahnede yer alan sanatçı aynı zamanda tiyatro dalında 2 ödüle layık görüldü. 8 yaşında girdiği tiyatro sektörünün kalbinde yer alan Volkan Tan Danışmaz pandemiden ötürü tiyatrosunun perdeleri inmesini fırsat bilerek uzun serüvenine başladı. Yazmak istediği ‘Hayallerimi Yaşıyorsunuz’ adlı kitabı için tam 303 günde Türkiye’nin 81 ilini ve o illerin 945 ilçesini hiç otostop çekmeden tamamen yürüyerek dolaştı.
*
1- Volkan Tan Danışmaz kimdir? Bize kısaca bahseder misiniz?
– Ben, Yeşilçam sanatçıları tiyatrosu genel sanat yönetmeni Volkan Tan Danışmaz. Tiyatronun komedi, sinemanın ise genellik ile kötü karakter tiplemelerini canlandıran bir oyuncusuyum. 12 oyun yazıp, 16 oyun yönettim. 1991 yılından günümüze 34 tiyatro eseri ile yıllarca sahnedeki yerimi aldım. Aynı zamanda tiyatro dalında 2 ödüle layık görüldüm. Volkan Tan Danışmaz Tiyatrosu sanat okulunda, ücretsiz olarak 2.000 öğrenciyi mezun ederek, sanat sevgilerini tamamlamaları için, sanatın kapılarını açmaya gayret eden bir eğitimci olarak bir misyon yüklendim. Aynı zamanda eski profesyonel futbolcu, eski futbol hakemi, eski spiker, eski muhabir, eski kick bokscuyum. Cast direktörlüğü, oyuncu koçluğu ve futbol menajerliği alanlarında zaman zaman iyi işlere imza atmanın bir gururu ile yaşantımı şekillendirmeye çabaladım. Hayvan sever yapım ile tanınmaktayım. Gelirimin yüzde 30’unu sokak hayvanları için harcamaktayım. 1 adet şiir kitabı ve 1 adet biyografimin olduğu 2 kitap yazdığım halde, henüz basılmadı.
*
2- Tiyatroya ne zaman ve nasıl başladınız?
– Aslında ben yetimhanede büyümüş bir insanım. Çocuk yuvasının genel etkinliği programı ile devlet tiyatrosunun sergilediği bir eseri izlemeye gitmiştik. 8 yaşındaydım, oyun devam ederken tuvaletin gelmişti ve ben yerimde duramıyorum. O kadar dikkat çekmiş olacağım ki, beni sahneye çıkarttılar. Sahnede sorulan her soruya cevap veriyordum ama ben ne zaman konuşsam seyirciler kahkaha atıyordu. İşte o zaman anladım ki benim yerim sahne. Çocuk yuvasına dönüş yaptığımızda tiyatro kulübü kuruldu. Ve oyunculuğa başladım. İlk oyunumu 13 yaşımda yazdım. “Yetimler Koğuşu” adlı oyun ile bir anda herkesin gözdesi oldum. 16 yaşımda, “Anne Sevgisi” adlı oyun ile yılın çocuk oyunu ödülüne layık görüldüm. Aynı zamanda futbol oynadığım dönemlerdi. Önce yılın çocuk oyunu ödülüne layık görüldüm. 1 hafta sonra gol kralı oldum. İşte hikayem böyle başladı.
*
3- Uzun yürüyüş hikayeniz nasıl başladı? Toplamda kaç şehir gezdiniz ve kaç gün sürdü?
– Her zaman, ülkemi ve ülkemizin insanlarını anlatan bir kitap üzerinde çalışmak istiyordum. Tiyatromuzun uzun yıllar sonra perdelerini indirmesini fırsat bilerek çantamı hazırladım ve ani karar ile yollara düştüm. Yürüyüşümün zorluklarının yanında, 81 vilayet, 945 ilçe ve binlerce köye yürümek, o muhteşem doğayı görmek, harika insanları tanımak tam 303 günümü aldı. 303 günde 9400 kilometre, hiç otostop çekmeden, hiç çadır kurmadan yürüdüm. Şimdi geriye baktığım zaman, bugün bunlar bana 783.562 km kare olan topraklarımızın ne kadar değerli olduğunu gösterdi.
*
4- Özellikle en çok merak edip görmek istediğiniz şehirler hangileriydi?
– Özellikle gitmek, görmek istediğim bir yer yok diye yola çıkmıştım. Doğaçlama olarak, yürüdükçe gördüm, yürüdükçe sevdim, yürüdükçe hayran kaldım, yürüdükçe bağlandım, yürüdükçe aşık oldum, yürüdükçe anladım ki, benim ülkem bir cennetmiş. Ve biz bu güzel cenneti kendi ellerimiz ile mahvetmeye çalışan insanlar olmuşuz ve ben yürüdükçe anladım ki, boşu boşuna batı şehirlerimize hayranlık duymuşuz. Aslında, ülkemizin cennet köşeleri doğunun en köşesinde kalmış. Dağların şehri Hakkâri, gidilip, görülmesi gereken bir cennetmiş.
*
5- Size en çok ilham veren şehirler hangileriydi?
– Ülkemizde ilham kaynağı o kadar güzel yerler var ki, bunları sizlere anlatarak bitiremem. Lakin birkaç tanesini sizler ile paylaşmak isterim. Öncelikle Hakkâri, sadece bana değil, oraya giden herkese ilham kaynağı olabilecek bir şehir. Dünyada cenneti görmek isterseniz, Zap suyunun kenarından, dağların şehri Hakkâri’ye mutlaka gitmeniz gerekmektedir. Hakkari’den sonra Şırnak’dan bahsetmek istiyorum. 2230 metre yükseklikte, birçok acının yaşandığı Tanin Tanin geçidinden dünyaya bakmak, yüzlerce ocağın söndüğü ama melek gibi insanların yaşadığı Beytüşşebap. Tabiri caiz ise, bir çukurun içinde kenetlenmiş bir yaşam ile Uludere halkı. Mardin’den bahsetmek istiyorum. Midyat cehennem kuraklığına rağmen, güler yüzlü mükemmel insanları, tarihin izlerini yaşayan koca yürekli milleti. Ve bütün bu saydıklarımın yanında, insanların misafirperverliği, konukseverliği, yardımseverliği, sıcak kanlılığı bana en büyük ilham kaynağı oldu.
*
6- Yolculuğunuz sırasında şartlarınızı en çok zorlayan durumlar hangileriydi?
– Yolculuğum esnasında şartları her daim zorlaştıran etkenler tabi ki de oldu. Ama bunların en kötüsü Ege şehirleri ve batı oldu. Yolculuğumu zorlaştıran en büyük etkenler, Ege şehirleri ve batı oldu. Bu yaşıma kadar İstanbul’da ve diğer batı şehirlerinde yaşadım. Doğuyu görene kadar, güzel bir hayat yaşadığımı düşünüyordum. Lakin, doğuya gidince anladım ki, ben aslında yaşamıyormuşum, doğuyu görünce insanlığı gördüm. Merhameti ve dostluğu gördüm. Doğuda kardeşliği gördüm. Doğuda birlik ve beraberliği gördüm. Doğuda ekmeği bölüşmeyi gördüm. Demek ki ekmeği bölüştüğünde yüzünde durup dururken mutluluk oluşuyor. Kim ne derse desin, görmeden bilmeden konuşanların konuştuklarını artık dikkate almıyorum.
Ve diyorum ki, Ege şehirleri ve batı insanı gerçek anlamda vahşi ve merhametsiz. Aç kaldığınızda veya soğukta kaldığınızda asla kapılarını sizlere açmazlar. Ama doğuda insanlar sizi ailenin bir parçası olarak görürler. Ben yolda çok zorlu koşullar ile karşılaştım. Ama batı insanı kadar beni yoran olmadı. Nemrut Dağı eteklerinde ayı ile karşılaştım. Bilecik dağlarında ayı ile karşılaştım. Marmaris dağlarında, Kuşadası dağlarında, Kaz dağlarında domuz sürüleri ile karşılaştım. Çukurca’da çakal sürüsü ile karşılaştım. 3 defa donma noktasına geldim. 2 defa araba çarptı. Yolda ne zaman yaralı bir hayvan bulsam, sırtımda veterinere kadar taşıdım. Yolculuğum esnasında, ıssız yollarda 20’den fazla trafik kazasına denk geldim. İlk müdahaleyi yaparak yaralılara müdahalede bulundum. Ama 2 defa bana araba çarptığında, kimse dönüp bakmadı bile.
*
7- Bu yolculuğun sonunda içinizde ukde kalanlardan ve tavsiyelerinizden bahsetmek ister misiniz?
– Bu uzun ve zorlu yolculuğum da, içimde ukde kalan çok fazla detay var. Onlardan bir tanesi, keşke bu yolculuk hiç bitmeseydi de, ben en az 3 yıl daha doğunun köylerini yaşasaydım dedim.
Çünkü; yaşlanınca anlatacak öyle güzel anılara sahip olmak isterseniz, doğu ve güneydoğu köylerine gitmelisiniz. Ve ben o kadar mutluyum ki, son 30 yılda, Türkiye’de gerçek anlamda yürüyen tek insanım. Bu yürüyüş ile anılarıma öyle büyük hazineler sakladım ki, ne size anlatabilirim, ne siz anlayabilirsiniz, nede kitabıma yansıtabilirim.
Benimle sonsuzluğa gidecek bir cenneti yaşadığımı biliyorum. Hakkâri, Şırnak, Mardin benim hayatımda hep bir ukde olarak kalacak. Demek istediğim şey, her birey bir defa da olsa kabuğundan çıkmalı yeni yerler görmeli, hissetmeli ve bu heyecanı yaşamalı. Tarifi olmayan bu duyguları yaşamak herkesin hakkıdır.
*
8- Türk tiyatro sektörünü nasıl buluyorsunuz?
– Türkiye’de tiyatro denilince akıllara, şaklabanlık, şarlatanlık geliyor. Çünkü; televizyonlarda tiyatro adı altında, sadece güldürü üzerine bir takım programlar çıkıyor ve halkı tiyatroya karşı yanlış biçimlendiriyor. Yapımcılar da halkı bilinçlendirmek yerine, nakit para peşine koştukları için, gerçek sanatçılara ekranlarda ve sahnede her vermiyorlar. Hep bir yarışma kültürü, hep bir eleme kültürü oluşmuş. Utanılacak halimize güler olduk. Sahne sanatları eleme ve yarışma sanatı değildir.
Eleştirilmeye asla tahammül edemeyen, hep kendilerinin bildiğini sanan, ego ve ukalalığın, bilgelik olduğunu düşünen bir camiaya dönüştü tiyatro sektörümüz. Günümüz tiyatro sektöründen artık utanır olmaya başladık.
Çünkü; Konservatuar bitirenin kendisini sanatçı sandığı, bir iki filmde oynayanın kendisinin tiyatronun öncüsü olarak gördüğü bir ülkedeyiz. Yazanların, yönetenlerin, turnelere çıkıp halk ile iç içe olanların sanatçı olarak görülmediği bir camiada yaşıyoruz ve ben bu durumdan bir çok meslektaşım gibi bende utanç duyuyorum.
*
9- Tiyatro sektörü için tavsiyeleriniz nelerdir?
* Tiyatro ve sinema camiamızın kokuşmuşluğundan kurtulamadığımız sürece, ne benim tavsiyelerim, nede halkın tepkisi hiç bir işe yaramayacaktır. Tiyatro oyuncuları birliğimizin bile gerçek anlamda olmadığı bir ülkedeyiz. Var olan yerler ise tamamen paravan ve birilerinin para toplama aracı olmuş.
Bugün bir Adile Naşit, Münür Özkul, Ayşen Guruda, Zeki Alasya, Metin Akpınar, Şener Şen, İhsan Yüce, Danyal Topatan, Levent Kırca, Müjdat Gezen yetişmiyor ise, bunun sorumlusu tiyatro camiamızı ele geçiren ve kangrene dönüşen bir oluşumdur. İşte bu yüzden, şu aşamada hiç bir tavsiyede bulunamayacağım.
Bugün bir tavsiye, karşı tarafa zıt bir cümle gibi geliyor. Çünkü, herkes sanatçı olmuş. Herkes tiyatronun üstünde, herkes üstad olmuş. Ne diyelim. Sahnenin dili var ama anlayanı az.
Röportaj: Kardelen Güler