Birçok köşe yazarının elinde kazma var!
Toprak kazsalar iyi de, öyle değil! Kiminle aynı düşünceyi paylaşmıyor iseler, kafa göz giriyorlar. Karşılıklı ve sonuçlarını düşünmeksizin.
Şu sıralar; Rahip Brunson, ABD, FETÖ, kriz, dolar, saltanat, diktatörlük, vatan hainliği vb söylemler üzerinden cümleler kurarak beceriyorlar bu işi.
İtiraf ederim ki; ben bu konulara girebilecek kadar donanımlı, cesur, gözü kara değilim. Üstelik kazmam da yok!
O yüzden, gündeme dair bu tür şeyler yazmamı bekleyen okurlarımdan (Öyle söylüyorlar: “Abi yazılarını sürekli okuyoruz” diyorlar ?!) anlayış dilerim.
Bu arada ben de elimde bir şey tutuyorum elbet. Ama abartılı değil. Olsa olsa, bir toplu iğne. Onun da, ‘batmasın’ diye ucunu körelterek yazmaya çalışıyorum.
Korkaklık işte! Ya da şöyle bir itiraf daha gelsin: Can acıtmaktan çekindiğimden değil, bana da yapılmasını istemediğimden…
Ha! Şunu da ifade etmeliyim ki, beni bu konuda yönlendirenler var.
Örneğin; TV,internet, gazete, instagram, facebook vb. iletişim kanallarından (kalıptan çıkmış gibi) birbirine benzer haber ve yazılardan sıkılan bir arkadaşım bana, “Sen de yazar sayılırsın”(Hakaret mi iltifat mı bilemedim) “Bana, sürekli duymadığım değişik bir cümle kur. Ne olsa kabulümdür. Şiir, atasözü, özdeyiş hiç fark etmez” diye bir yönlendirmede bulundu.
Hemen yönlendim.
Kulağına eğilip ona Cemal Süreya’nın şu şiirini okudum.
“Yavaşça kalemin kulağına eğilip dedim ki: / Bir daha onun adını yazarsan, seni de kırarım”
Hayat her zaman ciddi olmayı gerektirmez. O gün bu gündür, beni her gördüğünde kulağıma eğilip bana bu şiiri okuyor ve gülüşüyoruz.
(Cemal Süreya alınmasın. Şiirini çok beğendik. İçinde dolar molar, saray maray, hain main yok ama; en azından, farklı söylemiş.)
Bu arada ben de ‘İlahi Metin’ oldum. (Durduk yerde, nerden gelirmiş aklıma böyle şeyler.)
İnsan iltifata dayanamıyor tabiî ki. Aklıma güzel bir iki şey daha getirip; yeni – yine – yeniden iltifatlar alasım var.
Deneyeceğim.
Yazı gelirse kazanırım, tura gelirse şanssızlık…
Gerçi, “Doğru anahtarın hangisi olduğunu bilirseniz şansa ihtiyaç olmaz” diye de bir söz var ama (Şu ‘ama’ların gözünü seveyim) o kadar çok anahtarım var ki…
Şimdi okuyacağınız şey için ‘konuyla ne alakası var’ diyebilirsiniz ‘ama’ şu sıralar Nobel Edebiyat Ödülü almış Claude Simon’un ‘Tramvay’ adlı eserini okumaktayım.
Yazar ile ilgili incelememde onun ‘Yeni Roman’ akımının temsilcilerinden biri olduğunu öğrendim. Bu akıma göre; olaylar illa da bir mantık silsilesiyle ve süregelen bir zaman akışıyla devam etmek zorunda değilmiş!
Claude’den ‘el alarak’ ben de böyle yazabilirim diye düşündüm ve şu an öyle devam ediyorum.
Hem de ‘gaza gelip’ birdenbire mevzuyu Çin’e getiriyorum. (Yazacaklarımı Türkiye gündemi ile ilişkilendirmeyi de size bırakıyorum.)
(Bu arada, Claude Simon bir Fransız yazar)
Bir Çin atasözü şöyledir: “Zincir, en zayıf halkası kadar güçlüdür.”
İnşallah doğru çıkmaz! Çünkü; ekonomik kriz- ambargo – saldırı vs karşısında topyekun direnmemiz, güçlü olmamız gerekirken; ‘en zayıf halka’ baz alınacak olursa vay halimize…
Atasözleri aklıma muzırlıklar da getirmiyor değil.
Örneğin “Ön tekerlek nereye giderse arka tekerler de oraya gider” sözü var.
‘Bizim ön tekerler hep bal kaymak yiyor’ şeklindeki bir bakış açısının cazibesine kapılıp, arka tekerlerden biri olarak umutlanıyorum…
Atalar da öyle şeyler söylemişler ki (Türkler, Çinliler, Japonlar, İngilizler, Hintliler vb); ne yana çeksen o yana gidiyorlar.
Tabi durumu dengeleyen “Şartlar değişirse kurallar da değişir” ya da ipuçları veren “Yumurta çalan, tavuk da çalar” türünden sözler de var. (Doğru anahtar hangisi kardeşim!)
Bu gazla yazmayı sürdürürsem, şu mütevazi köşe yazısı gereğinden çok uzayabilir.
O yüzden, artık her gün ve hatta saat başı adını andığımız şu ABD ile ilgili bir iki şey yazıp (yazmadan olmaz) konuyu bağlayayım.
Ya da ne iyisi benim bir iki şeyimin yerine, size ünlü İngiliz Devlet Başkanı Churchill’in bu konudaki bir sözünü aktarayım.
(Kıskanmadım dersem yalan olur. Benim bu günlerde söyleyeceğim birçok şeyi, yıllar önce bir cümleye sığdırıvermiş)
“Amerikalılar her zaman doğru şeyi yapar. Diğer her şeyi denedikten sonra…”
Yazının sonuna gelirken, endişelerim yok değil. Paylaştıklarımdan dolayı okurlarımdan iltifat beklerken, durum ters tepebilir!
Kant (O da çok ünlü), “Biz gerçeği olduğu gibi değil, olduğumuz gibi görürüz.” diye bir lafı boşuna etmemiş zamanında.
Herkes olaya benim baktığım pencereden bakmak zorunda değil elbet.
O yüzden, hakkınızı helal ediniz…