Pandemi ile başlayan ve küresel anlamda yaşanan ekonomik krizin ülkemize yansıması hiç şüphesiz son derece olumsuz olmuştur. ABD ve AB ülkeleri gibi gelişmiş ekonomilerde bile, başta temel gıda ve enerji kalemlerinde olmak üzere yaşanan yüksek fiyat artışları beraberinde enflasyonu da getirdi. Bu da faiz artış beklentisini beraberinde getirmiş oldu.
Aslında pandemi, sıkışan dünya ekonomisinin bir anlamda patlamasına, gerçek konumuna oturmasına neden oldu. Dünya Merkez Bankalarının bu süreçte parasal genişlemeyi tercih etmesi de bu sıkışıklığın en büyük nedeni oldu. Düşük faiz ve düşük enflasyonun yerini yüksek faiz ve yüksek enflasyon almaya başladı.
Dünya ekonomilerinde yaşanan bu ekonomik kriz, kendimize has ekonomik problemlerimizin de çarpan etkisi yaratmasıyla ülkemize daha şiddetli olarak yansımış oldu.
Bu dönemlerde birçok yazımda da belirttiğim gibi para ve maliye politikası araçları etkin olarak kullanılmamış adeta tek çözüm olarak faiz artışları lanse edilmiştir.
Nihayetinde Hazine ve Maliye Bakanlığında yapılan değişiklikle para ve maliye politikası araçları etkin bir şekilde kullanılmaya başlanmış ve kısa süre içerisinde olumlu etkisini göstermiştir.
Burada her ortamda söylediğim bir konuya da değinmek istiyorum. Bürokraside veya bakanlık seviyesinde pratik piyasa tecrübesi olmayanların bulunması her zaman sıkıntıları da beraberinde getirmiştir. Nitekim piyasanın içerisinden gelen ve ekonominin teorisinden çok uygulama tecrübesine sahip yeni Bakan Nureddin Nebati Bey’in geldiği ilk günden itibaren son derece aktif olması ve birçok önlem projelerini peş peşe açıklaması bu tecrübenin bir sonucudur.
Nihayetinde Nureddin Nebati Bey’in son açıkladığı ekonomiye destek paketini de bu açıdan değerlendirmek gerekiyor.
Paketin en önemli özelliği hiç şüphesiz reel üretimi destekleyerek bir üretim seferberliği başlatmasıdır. Pandemi döneminde ülkemizin Çin’e alternatif bir konuma gelmesi bu desteğin ne kadar önemli olduğunun en önemli göstergesidir.
Diğer taraftan KGF kredilerinin yeniden uygulanmaya konulması da bu sürecin olumlu yönde ilerlemesine destek olacaktır. Tabii ki burada hükümet önceki KGF destekleri sürecinde yapmış olduğu denetimsizlik hatasını bu sefer yapmayacak gibi görünüyor. Önceki dönemlerde KGF destekleriyle kredi kullanan birçok firma maalesef bu kaynakları üretime yönlendirme yerine özel ihtiyaçlarını karşılama, lüks otomobiller satın alma, dünya turuna çıkma, dövize yatırma hatta bitcoin gibi maceralara sürüklenmede kullanmış, üretime olması muhtemel olumlu etkisi yerini döviz ve fiyat artışları gibi önlenemez olumsuzluklara itmiştir. Başka bir ifadeyle ekonomiyi canlandırmak için verilen bu destekler ekonomimizin gelişiminin önünde adeta bir mevzi görevi görmüştür.
Temel gıda ürünlerinde KDV oranının %8 ‘den %1 e düşürülmesi nihayetinde dar gelirli vatandaşlarımızı direkt olarak olumlu yönde etkileyecektir. Ancak burada da halkın en büyük çekincesi bu indirimin ürünlere yansıtılmayacağı yönünde. Ticaret bakanlığı bu konuda tedbirlerini aldığını açıkladı. Aslında denetimin halka da açılması bakımından fiyat etiketlerinde bir önceki fiyat ve tarihi de eklenmeli diye düşünüyorum. Bunu da istismar eden olması durumunda en ağır yaptırımlar uygulanmalı.
Diğer önemli, aslında bence en önemli madde fiziki altınların ekonomiye kazandırılmasına yönelik açıklama idi. Düşünebiliyor musunuz hane halkının elinde yaklaşık 300 milyar dolar tutarında altın mevcut ve bu altınların ülke ekonomisine katkısı sıfır. Fiziki altınların özellikle bu sıkıntılı dönemde ilgili kurumlara teslim edilmesiyle piyasada oluşacak tasarruf miktarı ve finansal piyasalarda ortaya çıkacak yatırım kaynağının ekonomik büyümeye etkisi mucizeler yaratacak boyutta olacaktır. Bu da yine hane halkının refah seviyesinde dolaylı olarak bir artışa neden olacaktır.
Kur korumalı mevduat hesapları, ihracat bedellerinin %25’ini TL’ye çevirme mecburiyeti, fiziki altınların ekonomiye kazandırılması, matrah artırımları, KGF limitlerinin oluşturulması, Eximbank kredilerinin kullanılabilir oranlara çekilmesi, KOBİ destekleri, Merkez Bankasının sıkılaştırma politikaları gibi birçok para ve maliye politika araçlarının uygulamaya konulmasının olumlu sonuçları hiç şüphesiz önümüzdeki dönemde etkisini göstermeye başlayacaktır.
Bu dönemlerde %50 ‘lere dayanan enflasyon, %56’ lara dayanan gıda fiyatlarındaki artışın sabit gelirli kesime yansımasının etkilerini azaltacak politikalar geliştirilmeye devam edilmeli. Özellikle spesifik olarak belirlenecek bazı temel gıda ürünlerinde belirli oranlarda ihracat yasağı sınırlamasına gidilmesi bile gündeme getirilmelidir.
Diğer taraftan Dünyadaki başta elektrik fiyatları ve petrol ürünleri olmak üzere enerji piyasasında yaşanan agresif fiyat artışlarının en azından 2022 yılı sonuna kadar sübvanse edilmesine devam edilmesi gerektiğini düşünüyorum.
www.mustafaozbay.com.tr