Bir insan her şeyden önce Rabbini iyice bilmeli ve tanımalıdır. Yüce yaratıcıyı tanımadan hiçbir şeyi bilmiş olamayız. Yüce yaratıcımızı tanıma yolunda O’nun kudret ve azametini ortaya koymak için bazı çok önemli kavramları iyi bilmeliyiz. Mesela sonsuzluk vasfının ne kadar kuvvet ve kudret ile de temayüz ettiğini iyi anlamalıyız. Yine aynı şekilde yüce yaratıcımızın SINIRSIZ olma vasfının ne demek olduğunu gayet iyi anlamalıyız. Hepimiz biliyoruz ki, sonsuzluk söz konusu olduğunda, zaman, mekan ve hareket gereklidir. Bu durumda sonsuzluk aslında sonluluğun son sınırıdır. Çünkü sonsuzluk mevcudatla kaimdir. Mevcudatın yok oluşu sonsuzluğun da son oluşu demektir. Bu nedenle sonsuzluk mutlak manada sonlu olan bir kavramdır. Bazen yüce yaratıcımızın güç ve kudretini ifade ederken sonsuzluk kavramına atıf yapılması asla yeterli bir kavram değildir. Çünkü sonsuzluk sınırsız alanın alt kümesidir, belki de bir toz zerresi dahi değildir. Yani sonsuzluk sınırsız alan içerisinde sadece sembolik bir küçüklüğü ifade eder. Bu nedenle yüce yaratıcımızı tanımaya kifayet etmez.
Sonsuzluk kavramı; tüm maddi ve manevi varlıkların ve haliyle de maddi ve manevi ilimlerin son sınırıdır. Rabbimizin sınırsız güç ve kudretini temsil eden esmanın sonsuzluk mertebesinde kısmen tezahür etmesi, insan için her alanda son sınırdır. Çünkü sonsuzluğun da bir sınırı vardır. Mesela Sidretül Munteha mekansal manada son sınırdır. Bundan ötesi ise sınırsız olmaktır. Sonsuzluk bittiğinde sınırsız alan başlar. Daha doğrusu, sonsuzluk sınırsız alan içerisindeki bir alt sınır hükmünde olup insan için en öte bir noktadır. İnsanlar sonsuzluğa kadar ulaşamasa bile ona kadar olan kısımlarda tanımlamalar ve sembolik de olsa işlemler yapabilmektedir. Sonsuzluk olduğunda mutlaka kıyas vardır. Sınırsız alan söz konusu olduğunda ise kıyaslara mahal yoktur. Sınırsız alanın mahiyeti için insanın söyleyebileceği hiç bir şey yoktur. Bundan sonrası için tek adres; Rabbimizin sıfatları ve isimleridir. Artık devrede onlar vardır.
Sınır, herhangi bir şeyin bittiği ya da herhangi bir şeyin başladığı noktadır. Başka bir ifade ile; iki şeyi birbirinden ayıran ve iki şeyin arasında kalan bir ayrım noktasıdır. Sınır, bazen tükeniş yeridir. Bazen de zirve noktasıdır. Uç kısımlar olarak da adlandırılabilir. Sınır, aynı zamanda bir perde gibidir ve adeta bir perdeleme fonksiyonu da içerir. Bu haliyle bazen görünen fiziki bir meta gibidir, bazen görünmeyen sanal bir çizgi gibidir. Bazen tamamen mana ile ilgili kavramların ayıracı olarak karşımıza çıkar. Sınır, haddi hududu bilmek olarak da anlaşılabilir. Bazen de mutlak ve kesin olan ilahi bir buyruk olarak karşımıza çıkar. Sınır varsa ölçü ve mertebe de vardır. Yine aynı şekilde sınırın olduğu yerde kıyas vardır, referans noktası vardır. Bu nedenle sınır, anlaşılabilir, hissedilebilir, ölçülebilir ve konumlandırılabilir bir mahiyet gösterir. Her ne kadar sınırlar için mekânsal ve fiziksel tahayyüller öne çıksa da kalblerdeki ve gönüllerdeki sınırların etkinliğinin nice alemlerden dahi taştığını bilmemiz gerekir.
Sınırın en güzel tezahürlerini mekan kavramı içerisinde görebiliriz. Yine aynı şekilde zaman kavramı da sınırlar içeren bir kavram olarak görülebilir. Mekan içerisinde nice mekanlar ve zaman içerisinde nice zamanların söz konusu olması sınırların iç içe olabileceğini, sınırlar manzumesi şeklinde de tezahür edebileceğini gösterir. En genel manada diyebiliriz ki; sınırı olmayan hiçbir şey yoktur. Yani tüm mahlukat ve tüm mevcudat acısından meseleye bakıldığında her şeyin bir sınırı vardır. Sınır deyince, elbette ki mikro ve makro ölçekte değerlendirme yapmalıyız. Kainatın sonsuza uzanan sınırları ile sonsuz küçüklüğe doğru yol alan kuantum alanlarında da sınırlar söz konusudur. Neticede, sonsuzluk da dahil ucu açık olan hiçbir şey yoktur.
Tüm somut gerçeklikler yanında tüm soyut gerçeklikler acısından da bir sınır mutlaka vardır. Mutlak ilim acısından sonsuzluğun da bir sonu olduğuna göre hayatımızı kaplayan tüm alanların bir sınırı vardır diyebiliriz. Sonsuzluk da dahil ötelerin daha ötesine gidebilen hiçbir şey yoktur. Her şeyin en ötesi son sınırdır. Uzay boşlukları, evrensel enerjiler, ışıklar, ışınlar, hareket eden her şey, maddi varlıklar, manevi varlıklar, ara varlıklar, görüntüler, duyular, duyulanlar, sesler, hayal edilenler, güçler, kuvvetler, eşyanın tüm tezahürleri sınırlı olmaya mahkumdur. İnsana baktığımızda; irade kullanmada, anlamada, kavramada, tahayyül etmede, tüm duyuları kullanmada ve hayatın bütün gerçekliklerinde mutlaka bir sınır vardır. Kısacası var oluş ve yok oluş yaşayan ve yaşayacak olan her şey sınırlıdır. Sınırlı olanların kaza ve kader ile de ilişkili olduklarını ayrıca bilmemiz gerekmektedir.
Sınırlı olan her şey, aynı zamanda aciz olan, güçsüz olan, yetersiz olan, eksik olan, muhtaç olan, kifayet etmeyen, fani olan ve sonlu olan demektir. Çünkü mahlukatta ve mevcudatta sınırın olması tevhit kanununun bir gereğidir. Sınırı ve sınırlı olanı yaratan, dirilten, yaşatan ve öldüren mutlak bir yaratıcı vardır. Mutlak yaratıcı tüm tecelliyata hayat verir. Hayat, sınırı olanın SINIRSIZ OLANA boyun eğmesidir. Yani uluhiyetin bir gereği olarak SINIRSIZ OLANIN her şeyde bir tasarrufu ve hâkimiyeti söz konusudur. Elbette ki bu ilah olmanın da bir gereğidir. Allah, mutlak ve sınırsız bir kudretin sahibidir. O’nun karşısında başka hiçbir kuvvet ve kudretten asla söz edilemez. Rububiyetin de bir gereği olarak sonsuz küçük varlıklardan sonsuz büyük varlıklara kadar, zerrelerden galaksilere kadar her alanda sınırsız vasıf taşıyan yüce yaratıcının icraatını müşahede ederiz. Gökteki ve yerdeki tüm varlıklar, canlı ve cansızlar hayatlarını sürdürmek için kusursuz yaratılmakta ve görev icra etmektedir. Yani sınırlı vasıf taşıyanların fiillerinin tezahür edebilmesi için her alanda sınırsız olan yüce Rabbimizin cömertliğine, merhametine ve dilemesine ihtiyaç vardır. Sınırlı alanlar, sınırsız alanın muayyen seviyelerdeki tecellilerindedir. Sınırsız alandaki ilahi nurun kısmi yansıması sınırlı alanın ne büyük bir nimet içerisinde olduğunu gösterir.
“Bütün övgüler, gökleri ve yeri herhangi bir örneği olmaksızın yoktan yaratan, ikişer, üçer, dörder kanatlı melekleri emirlerini yerlerine ileten elçiler yapan Allah’a mahsustur! O, yaratmada dilediği ölçüde artırmaya gider ve yaratıklarına dilediği kadar fazla özellikler de verir. Çünkü Allah’ın her şeye gücü yeter.” (Fatır Suresi 1. Ayet)
Sınırsız alan demek her şeyde sınırsız olmaktır. Sınırsız olmak, ezel olanı, ebed olanı, ahir olanı, zahir olanı ve batın olanı kuşatmaktır. Sınırsız alanın başı ve sonu yoktur. Sınırsız alan, zamandan ve mekandan münezzeh bir alandır. Sınırsız alanda kıyas yoktur, ölçü yoktur, derecelendirme yoktur. Çünkü burası kıyaslar üstü, ölçüler üstü, nitelikler ve nicelikler üstü bir alandır. Bu alan mutlak hükümranlık alanıdır. Burada gizli olan, aşikar olan, olmuş olan, olacak olan her ne varsa bütün bunlar Rabbimizin ilmi (mutlak ilim) kapsamındadır.
“Göklerin, yerin ve bunlarda bulunan her şeyin mülkiyeti ve hâkimiyeti Allah’ındır. O’nun her şeye gücü yeter.” (Maide Süresi 120. Ayet)
Sınırsız alanlar ilahi esmanın ve sıfatların tezahür ettiği bir alan olarak anlaşılmalıdır. Çünkü bu alanın kutsiyetini ortaya koyabilecek en büyük gerçeklik Esmaül Hüsna’nın öğretileridir. Yani Esmaül Hüsna’yı anlamaya başladığımızda sınırsız alan hakkındaki ana başlıklardan haberdar sayılmış olacağız. Böylece Rabbimizi ancak isim ve sıfatları marifetiyle tanımaya çalışmış olacağız. Tevhit sancağının dalgalandığı sınırsız alandaki öğretilere baktığımızda yüce yaratıcının kudretini, azametini ve büyüklüğünü insan olarak en ileri derecede anlamış oluruz ve böylece Rabbimizi tanıyabilme fırsatını yakalamış oluruz. Tüm esmanın ve sıfatların sınırsız mahiyet taşıdığını bilmeden hiçbir şeyi bilemeyiz. Yani yüce yaratıcının isimlerinin, vasıflarının ve sıfatlarının tüm içeriği sınırsızdır.
Buna göre yüce Rabbimiz; eşi benzeri olmayan, bütün noksan sıfatlardan münezzeh tek ilah, dünyada bütün mahlukata merhamet eden, şefkat gösteren, ihsan eden, ahirette, müminlere sonsuz ikram, lütuf ve ihsanda bulunan, mülkün, kainatın sahibi, mülk ve saltanatı devamlı olan, her noksanlıktan uzak ve her türlü takdise layık olan, her türlü tehlikelerden selamete çıkaran, güven veren, emin kılan, koruyan, her şeyi görüp gözeten, izzet sahibi, her şeye galip olan, azamet ve kudret sahibi, dilediğini yapan ve yaptıran, büyüklükte eşi, benzeri olmayan, yaratan, yoktan var eden, her şeyi kusursuz ve uyumlu yaratan, varlıklara şekil veren, günahları örten ve çok mağfiret eden, her şeye, her istediğini yapacak surette, galip ve hakim olan, karşılıksız hibeler veren, çok fazla ihsan eden, bütün mahlukatın rızkını veren ve ihtiyacını karşılayan, her türlü müşkülleri açan ve kolaylaştıran, darlıktan kurtaran gizli açık, geçmiş, gelecek, her şeyi en ince detaylarına kadar bilen, dilediğine darlık veren, sıkan, daraltan, dilediğine bolluk veren, açan, genişleten, dereceleri alçaltan, şeref verip yükselten, dilediğini aziz eden, izzet veren, dilediğini zillete düşüren, her şeyi en iyi işiten, gizli açık, her şeyi en iyi gören, mutlak hakim, hakkı batıldan ayıran, hikmetle hükmeden, mutlak adil, çok adaletli, lütuf ve ihsan sahibi olan, bütün incelikleri bilen, olmuş olacak her şeyden haberdar, cezada acele etmeyen, yumuşak davranan ve büyüklükte benzeri olmayandır.
Yüce yaratıcı; mağfireti bol, amele çok sevap veren, yüceler yücesi, çok yüce, her şeyin koruyucusu olan, her yaratılmışın rızkını, gıdasını veren, tayin eden, kulların hesabını en iyi gören, celal ve azamet sahibi olan, keremi, lütuf ve ihsanı bol olan, karşılıksız veren, çok ikram eden, her işi her an görüp, gözeten, kontrolü altında tutan, duaları, istekleri kabul eden, rahmet, kudret ve ilmi ile her şeyi ihata eden, her işi hikmetli olan, her şeyi hikmetle yaratan, kullarını en fazla seven, sevilmeye en layık olan, her türlü övgüye layık bulunan, ölüleri dirilten, her zaman her yerde hazır ve nazır olan, varlığı hiç değişmeden duran, var olan, hakkı ortaya çıkaran, kendisine tevekkül edenlerin işlerini en iyi neticeye ulaştıran, kudreti en üstün ve hiç azalmayan, kuvvet ve kudret kaynağı, pek güçlü, inananların dostu, onları sevip yardım eden, her türlü hamd ve senaya layık olan, yarattığı ve yaratacağı bütün varlıkların sayısını bilen, maddesiz, örneksiz yaratan, yarattıklarını yok edip, sonra tekrar diriltecek olan, ihya eden, dirilten, can veren, her canlıya ölümü tattıran, ezeli ve ebedi hayat sahibi, varlıkları diri tutan, zatı ile kaim olan, kendisinden hiçbir şey gizli kalmayan, istediğini, istediği vakit bulan, kadri ve şanı büyük, keremi ve ihsanı bol olandır.
Yüce Allah; zat, sıfat ve fiillerinde benzeri ve ortağı olmayan, tek olan, hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, herkesin muhtaç olduğu, dilediğini dilediği gibi yaratmaya muktedir olan, dilediği gibi tasarruf eden, her şeyi kolayca yaratan kudret sahibi, dilediğini, öne alan, yükselten, dilediğini sona alan, erteleyen, alçaltan, ezeli olan, varlığının başlangıcı olmayan, ebedi olan, varlığının sonu olmayan, varlığı açık, aşikar olan, kesin delillerle bilinen, akılların idrak edemeyeceği, yüceliği gizli olan, bütün kainatı idare eden, iyilik ve ihsanı bol, iyilik ve ihsan kaynağı, tövbeleri kabul edip, günahları bağışlayan, zalimlerin cezasını veren, intikam alan, affı çok olan, günahları affetmeyi seven, çok merhametli, pek şefkatli, mülkün, her varlığın sahibi, celal, azamet ve pek büyük ikram sahibi, her işi birbirine uygun yapan, mahşerde her mahlukatı bir araya toplayan, her türlü zenginlik sahibi, ihtiyacı olmayan, müstağni kılan. ihtiyaç gideren, zengin eden, dilemediği şeye mani olan, engelleyen, elem ve zarar verenleri yaratan, fayda veren şeyleri yaratan, alemleri nurlandıran, dilediğine nur veren, hidayet veren, eşi ve benzeri olmayan güzellik sahibi, eşsiz yaratan, varlığının sonu olmayan, ebediyetin ve her şeyin asıl sahibi olan, irşada muhtaç olmayan, doğru yolu gösteren ve ceza vermede acele etmeyendir… O’nu tanımamıza imkan ve şeref veren yüce Rabbimize hamdolsun…
Ali Dama