Çorabı yırtılınca ona yama yaptıramayacak kadar kopuk bağlar; yaşamın eksikvari olduğunu, aklımdan gitgide çıkarıyordu. Dünya bir taraftan yıkılıyordu, diğer taraftan ise nereden iyileşeceğini düşünüyordu. Hiçbir hayat, bir başkasına benzemiyordu. Eşiğin ötesini, kapı ile pencere arasında kalmakla, hiç kimse anlamıyordu. Buradaki ifadeler hep mutluydu. Sanırsın ki, hiç hüzün yoktu bu çatıda, aynalara da öyle yansıtılıyordu (kimse bilmez!..). -Yıkılınca tanıdıklarının kahkahalarını hesap ederdi ve bir türlü ağlayamazdı.- Birinden diğerine, bin bir türlü ışıklandırma gösteriliyordu. Ancak ışık hiçbir zaman, sâye olmamıştı. Palewi’nin “sâye/m” dediği, bir diğer kimse için denilmiyordu. Tutuklanan neyse, onlara hükümdar olmak düşüyordu. Yargılamakla geçen ömürleri, dost olmayı bilmiyordu. Bir emrin ardından ertesi güne geçemiyorlardı. Onlar için gün de yoktu. Sabah olmayan, gecesi dönmeyen evler vardı. Oğluna mektup yazmanın tek sebebini, bir yerlerden gitmeye denk olduğunu düşünenler, uzaklığın ne olduğunu bilmeyenler vardı (Onların hangi kavram olduğunu bilmeyeli çok oldu ve onlara bir isimle seslenmeyi de çoktan unuttu. En çok da ona…).
Bir evin ışığı kapatıldığında merhametin var olmadığını, yahut örtünün içinde kaba bir bedenin ısınmadığını görüyordu. Asıl üzgün olduğu ise, hangisinin olduğunu bilememek-ti. Kısaca şöyle derlerdi: Ya hu bu cahilliktir!.. Cahillik kurtuluştu, bilmemek ne güzeldi! Bilmedikçe, kendinden ve ondan bir bir uzak dururdu. Kimi zaman yaşıyor oluşunu dalgınlığına veriyordu. Âşık olmanın ellerini, en çok onun ellerini tutamayınca görürdü. Onlar için on sekizinde, âşıklık halleri suçtu. Boyunda duran elleriyle, intiharı muhabbet celbine benzetirlerdi. Bu evlerin, aile fotoğrafları hiç yoktur. Üstelik evlerin içi, bayram şenliği de değildir. Bu evlerde, “hüzünden sonra gelen mutluluklar nedir,” bilinmiyordu.
Öyle biriy-di, hata yapmak için fırsat kollayan her canlı için gözlüklerini taktıktan sonra vaazını verir-di. Öyle biriy-di, düşünmez-di. Hiç duymadığı halde, her söyleneni çevresine alır-dı. Öyle biriy-di, uzak-tı. Üç duvar, teller örülecek diye bekleniyordu. “Büyük kazançlı” sevinçleriyle, inşası bitince kurtulmak için çabalayan canın kanayan yerlerini izleyecekler-di. Öyle birileriy-di.
Günler geçtikçe, yuvanın nereye kapı açtığını, nereye pencere kapattığını görmeye çalışıyordu. İki eşik, yuva neresi? Baktığında ise elleri, yıllar yılı çözülmemekten çürüyen ipliklerin düğümüne gidiyordu. Biraz daha beklerse, ipler eriyecekti. -İşte bu hayat, onu bulamayınca kendisine yönelirdi.- Bu ipleri, çoraplarına yama yapmaya almıştı. İğnesi elinden düştü, ipleri kurudu.
Kaynak: tenakuzlar.com – 26 Şubat 2021