Yürüyorum Öyleyse Varım
Sören Kierkegaard’ın, Rene Descartes’ın “Düşünüyorum, öyleyse varım” sözünden ilhamla söylediği “Yürüyorum, öyleyse varım” cümlesi, düşünce ile yürüyüş arasındaki derin bağı ortaya koyar. İnsan, adımlarını attıkça sadece bir yerden bir yere ulaşmaz; aynı zamanda kendi içine bir yolculuğa çıkar. Yürümek, bedenin ve zihnin ortak bir eylemi, bir arınma ve dönüşüm sürecidir.
Düşünmek ve yürümek, birbirine hem yakın hem de ayrılmaz iki akraba gibidir. Düşünce, zihnin hareketidir; yürümekse bedenin. Zihin nasıl derinleştikçe özgürleşir ve yeni anlamlar yaratırsa, yürüyüş de adımlar ilerledikçe insanı doğayla, toprakla, hatta kendisiyle bütünleştirir. Her adım bir düşünceyi tetikler, her mesafe bir kavrayışı büyütür.
Adımlar ve Kökler
Pendik’ten Bayburt’a yürüdüğümde ayaklarım, toprağa kök salan bir ağacın dalları gibiydi. Yere sıkıca bağlıydım ama yine de rüzgarla dans eden dallar gibi özgürdüm. Yürüdükçe bu özgürlük büyüdü, ayaklarım bana "Biz de can taşıyoruz!" diye fısıldıyordu. Yürümek, kök salmaktır ama aynı zamanda meyve vermektir. Bu meyveler, karşılık beklemeden dağıtılan iyiliklerdir. Çünkü toprak, kendisine ait olanı bağrına basar ama bu iyiliklerin karşılığını asla unutmaz.
Her yürüyüş, doğaya atılmış bir selamdır. Ağaçlar, taşlar, dağlar, yol boyunca insanın arkadaşları olur. Onlar sizinle konuşur, sizinle paylaşır. Yürüdükçe düşünceler berraklaşır, hafiflersiniz. Yükünüzü doğa taşır, gereksiz ağırlıkları adımlarınızdan siler süpürür.
Yürümek: Bir Kendini Bulma Sanatı
Kaybolmadan kendinizi bulamazsınız. Yolunuzu uzatmak, bilinçli bir şekilde kaybolmayı göze almak demektir. Kaybolmak, içsel bir uyanışı tetikler. Yürüyüş, insanın kendine yaptığı en büyük iyiliktir. Adımlar, insanın kendine uzattığı yardım eli gibidir. Her adım, “kendime biraz daha yaklaşıyorum” demektir.
Günlük birkaç kilometrelik yürüyüşler bile insanı değiştirir. Bir araca binmek yerine, mesafeleri adımlarla aşmak, insanın bedenine ve ruhuna yaptığı en büyük dostluktur. Yürüyen bir insan, zamanla sigarayı, kötü alışkanlıkları ve gereksiz yükleri bırakır. Yürüyüş, insanı doğanın bir parçası haline getirir. İnsan, doğayla bütünleşir ve su gibi akar.
Doğadan Gelen İlham
Yürüyen kişi, bir süre sonra filozoflaşır. Çünkü doğanın sesleri, adımlarla kulaklara dolan bir bilgelik gibidir. Ağaçlar, kalem; yollar, birer defter olur. Doğa, bir yazı masasına dönüşür ve insan, bu masada düşüncelerini işler. Ağaçların meyveleri, yürüyüşçünün azığı; dağların dorukları ise düşüncenin zirvesi olur.
Her yürüyüşte, insan biraz daha özgürleşir. Doğa, yürüyen kişiye ilham verir ve onu hem fiziksel hem de zihinsel olarak zenginleştirir. Adımlar birikirken, insanın iç dünyasında bir bahar filizlenir. Bu bahar, her adımda daha da yeşerir ve sonunda insan, kendini bulduğu bir yolculuğun ödülünü alır.
Sonuç: Varoluşun Yolu Yürümekten Geçer
“Yürüyorum, öyleyse varım” demek, insanın kendisiyle, doğayla ve varoluşla olan bağını keşfetmesidir. Yürüyüş, sadece bir eylem değil, aynı zamanda bir hayat felsefesidir. Bu felsefe, insanı özgürleştirir, güçlendirir ve ona gerçek anlamda var olduğunu hissettirir.
Bu yüzden, mesafe tanımadan yürüyün. Doğayla bütünleşin, kendinizi yeniden keşfedin. Unutmayın, adımlarınız sadece yollarda değil, kendi varlığınızda da iz bırakacaktır. Yürüdükçe var olacaksınız, var oldukça daha çok yürüyeceksiniz.