En büyük yalanlar ilim ve tarih diye zannettiklerimizde olur. Tarihin akışında ilme olan güvenin ve ilmin saygınlığının arkasına sığınarak nice büyük yalanlar konuşulmakta ve yazılmaktadır. Şüphe uyandırmadan ilim diye, belge ve bilgi diye yutturulan nice sahtekarlıklar vardır. Yani en büyük tahribatlar ve en kolay istismarlar ilim alanında yaşanmaktadır. Zira günlük hayatımızda en büyük yalanların dedikodu masalarında konuşulduğunu zannederiz. Oysaki durum asla böyle değildir. İşte paleolitik Taş Devri… İşte evrim teorisi… Bunlar baştan sona kadar yalanlarla ve sahtekarlıklarla doludur. Paleolitik sanal dönemlerin tanımlamaları da baştan başa yalan ve düzmece bilgilerden oluşmaktadır.
Taş Devri zihniyetine göre kainat çok ezelden kendiliğinden bir rastlantı ile tesadüfen oluşmuş. Nedeni ise bilinmiyormuş. Bu oluşumlar neticesinde yine bir rastlantı sonucu tesadüfen insan denen bir mahluk meydana gelmiş. O zamanlar bu mahluka taş kafa denilmesi tam da bir gerçekliği ifade ediyormuş. 2 milyon yıl öncesinden başlayarak 12 bin yıl öncesine kadar uzanan bir insanlık hayatı varmış. Bu çağlara Taş Devri veya Yontma Taş Devri deniliyormuş. Sonrasında da yalanlarla cilalanmış Cilalı
Taş Devri nöbeti devralmış. Sıra sıra devirler gelip geçiyormuş. Oturmasını, konuşmasını, yazmasını, yemesini ve içmesini bilmeyen vahşi mi vahşi bir insan türü söz konusuymuş. İlkel insan, giyinmesini ve kuşanmasını da hiç bilmeden yaşayıp gidiyormuş. Avlaya avlaya, taşları yonta yonta beceri kazanıyormuş. Akli melekeleri, duyguları, duyuları ve düşünceleri hiç gelişmemiş. Nerde akşam orda sabah bir hayat sürüp gidiyormuş. Bu mahluk, kaba saba hayvani bir yaratık gibi bir şeymiş. Daldan dala atlıyormuş, taştan taşa zıplayıp duruyormuş. Arada bir maymunlara benzemesinden ötürü kuyruk sallamayı da ihmal etmiyormuş. İsmi de ”homo habilis” imiş. Eşrefi mahluk olan insana ne büyük iftiralar yapılmış meğer… Ne acı ki bu büyük iftiralar bugün ilim diye bilinmektedir.
Aslında paleolitik çağın varlığını iddia edenlerin tarif ettikleri insan modeli kendi suretlerinde yansımaktadır. Zamane taş devri müdavimleri hem bugün ve hem tarihin her döneminde taş devrini resmen yaşamaktadır. Ne yazık ki katrilyon yıl geçse de ilkel taş devrinin günümüzdeki müdavimleri teknoloji nereye varırsa varsın aynısı ile aramızda dolaşması söz konusudur. Çünkü bunlarda akıl yok, fikir yok, kalb yok, analitik düşünce yok, tefekkür yok, gönül yok, saygı yok, merhamet yok, sevgi yok, ahlak yoktur. Kısacası bunların insanlıkları yoktur. Ortada sadece insan görüntüsünde meymenetsiz suretlerden oluşan suratlar vardır. Çizdikleri paleolitik resimlerin anlamlarının terkibi ile kendi kimlikleri aynileşmektedir.
“Biz onlara, “Aşağılık maymunlar olun” demiştik. Biz bunu, hem onu görenlere, hem de sonra geleceklere bir ibret kıldık..” (Bakara Süresi 65. ve 66. Ayetler)
Paleolitik taş devirleri, okullarda, kitaplarda ve defterlerde uzun uzun yazılıyormuş. Fosil fosil yapma resimler bu devirlerin sözde ispatını yapıyormuş. İnsanlığın atasının sözde hayat hikayesi en ince ayrıntısına kadar biliniyormuş. Maymunlar, bu zihniyeti taşıyanlardan memnun, bu karanlık zihniyeti taşıyanlar da maymunlardan memnunmuş. Değişimler, dönüşümler tek tek anlatılıyormuş. İster inanın ister inanmayın, bu yaratıkların maymunluktan kurtularak adam olması için milyonlarca yıl geçmesi gerekiyormuş… Oysa ilk insanda kalem, bilgi, isimler, lisan ve diğer büyük emanetler söz konusudur. İnsan tarihin her döneminde akıl, izan ve irade sahibidir.
“Ve Âdem’e bütün isimleri öğretti. Sonra bunları meleklere gösterip “Sözünüzde doğru iseniz şunların isimlerini bana söyleyin” dedi. Seni tenzih ederiz! Bize öğrettiğinden başka hiçbir bilgimiz yoktur. En kâmil ilim ve hikmet sahibi şüphesiz sensin” cevabını verdiler. Ey Âdem! Bunların isimlerini onlara bildir” dedi. Onlara bunların isimlerini bildirince de “Size ben göklerin ve yerin gizlisini kesinlikle bilirim; yine sizin açıkladığınızı da gizlediğinizi de bilirim demedim mi!” buyurdu.” (Bakara Süresi 31, 32, 33. Ayetler)
Montaj kafa fosilleri ile tüm insanlık sözde ilim adamları tarafından aldatılmıştır. Daha önceleri 2 veya 3 milyon yıl öncesine ait olduğu iddia edilen fosiller gerçek bilimin huzuruna ve incelemesine çıkartılamadığı için sahtekarlığın süresi şimdilik 176 bin veya 146 bin bin yıl gibi sürelere kadar güncellenmiş bulunmaktadır. Hatta Çin’de bulunduğu iddia edilen ama ortalıkta hiç görünmeyen ve incelemelere sunulamayan bir kafatası için hayvani ejderha adam nitelemesi yapılarak işin sözde ciddiyeti ortaya konmuştur. Ejderha adam, sözde ilim adamlarının iddialarına göre 146 bin yıl önce yaşayan evrimsel insan türlerinden biriymiş. Buna benzer iddialar İsrail’de de söz konusuymuş. Milyonlarca yıl öncesine dayanan evrim dedikoduları inandırıcı olmayınca ve her şey karanlık yalanlarla donatılınca ortada bir tutarlılık konulamadı ve delillere dayanan ilmi izahatlar yapılamadı. Şimdilerde süre kısaltıldı ve böylece yalanlar biraz daha kolay modifiye edilecekmiş…
Bir asırlık periyotta hem komünizmi ve hem kapitalizmi kuranların ve bunları sonradan gizlice ve sinsice güya birbirine düşman edenlerin aynı adamlar olduğunu artık bilmeyen yoktur. İşte bu aynı adamlar bir yanda evrimi her türlü yalanlarla donatırken şimdi aynı anda da delilleriyle beraber çürütmeye başlamışlardır. Amaç her şeyi en sonuna kadar kullanmak ve sömürmek. Her tarafı tutmak. Evrimci ve paleolitikçi mahfillerde yetişenlerin sonradan evrim düşmanı olması tesadüf değildir. Aynı şekilde evrimci ve paleolitikçi mahfillerde yetişip sonra diğer alanlarda (ilahiyat dahil) söz sahibi olanların Kur’anla evrimin çelişmediğini iddia edecek kadar ileri gitmeleri de tesadüf değildir. Bu nedenle Kaf dağı karakterli Taş Devri’nin yalandan canavarlarını her yerde görmek mümkün imiş…
Elbette ki fıtratın gerçekliğine ve yaratılış kavramına aykırı olan her ne varsa yalandır, dedikodudur, yanlıştır ve mutlak surette ilim dışıdır. Evrimin teorisi de paleolitik çağlar da baştan aşağı ilim dışı ve dedikodu özelliği taşıyan faraziyeler ve tahminler topluluğudur. Çünkü burada her şey fıtrat kanunları ile değil de tesadüflerle ve rastlantılarla izah edilmektedir. Evrime göre türler arasında geçişler de bu paleolitik karanlık zamanlarda rahatlıkla olmakta ve genlerin değişimleri tamamen bir rastlantı sonucu oluşmaktadır. Fakat tek bir aşamanın dahi nasıl oluşabildiği ortaya konulamamaktadır. Oysa hiçbir evre ile ilgili tek bir kanıt henüz ortaya konulamamıştır. Yazılan çizilen her şey ilim kılıfına uydurulmuş sahte bilgiden başka bir şey değildir.
Eskici ve gerici paleolitikçiler teorilerini izah edebilmeleri için öncelikle evrimin icra edildiği mekanları ve evrensel hareket şekillerini ortaya koymaları gerekir. Mekandan ne anladıklarını, mekanikten ne anladıklarını, dengelerden ne anladıklarını yazmaları gerekir. Tüm fizik, biyoloji ve kimya kanunlarının bu sözde teorilerle örtüştüğünü ispat etmeleri gerekir. İddia ettikleri her ne varsa bunun bir matematik modelini ortaya koymaları gerekir. Bu nedenle yalanları ilim adına kitaplara yazmak doğru oldukları manasına gelmez. Zira olmayan şeyi olmuş gibi göstermenin, bir delinin bir kuyuya taş atması gibi değil midir? Berrak bir suyun bulandırılması gibi değil midir? Sağlıklı yapılara zehir zerk etmek gibi değil midir? Nedir insanlığın çektiği bu insanlık düşmanlarından… Maymunu insanlığın atası kabul edip Hz Ademe ve insana düşmanlık yapmanın ne manası vardır?
Madem taş devri var diye iddida bulunanlar vardır, o zaman bu devirlere ait tüm gerçeklikler de ortaya konulmalıdır. Fakat paleolitikçi taş devrinin müdavimleri, insanın ve tabiatın biçimlerinin ve formlarının nasıl oluştuğunu izah edemezler. Geometrilerini anlayamazlar. İnsandaki beş duyunun ve buradaki mekanizmalarının nasıl meydana geldiğini anlatamazlar. Varlıkların görev ve fonksiyonlarını tarif edemezler. Varlıkların gayesini izah edemezler. Renkleri ve görüntüleri ifade edemezler. Hisleri ve kalbin fonksiyonlarını anlatamazlar. Beyin mekanizmasını ve aklın marifetlerini kendi teorileri ile asla tarif edemezler. İrade ile ilgili bir gerçeklikten haberleri bile yoktur. İnsanın metabolizmasını ve kanındaki akışkanlar mekaniğini bilmeleri mümkün değildir. Bu akışkanlar mekaniğindeki denklemleri anlayamaz ve sonuçları irdeleyemezler. Başka canlılarla da kıyaslayamazlar.
Hak’ka ve mutlak hakikate meydan okuyanların doluştuğu ve yığıntı meydana getirdiği yere tarihin paleolitik çöplüğü diyebiliriz. Hz. Adem’den günümüze kadar geçen süre içerisinde insanlığa fayda yerine zarar getirenlerin ve Hak nizam yerine Batıl nizam tesis etmeye çalışanların toplaştığı sanal çöplüğe tarihin paleolitik çöplük denir. Bu çöplük pis koku yayan karanlık büyük bir çöplüktür. Bu çöplükte sahtekarlar, sahte başarı kazananlar, sahte kahramanlar, göz boyayanlar, olduğu gibi görünmeyenler, yalancılar, istismarcılar, menfaat öncüleri, vahşi kibirliler, enenin kene gibi yapıştığı kimlikler, anlı şanlı hükümranlar, teşhirciler, din baronları, güç simsarları ve daha niceleri vardır.
Neden bu insanların kalbleri taş oldu katılaştı, gözleri göreldi, kulakları sağırlaştı, akılları devre dışı kaldı? Neden bunların insanlıktan zerre nasipleri kalmadı? Zamane taş devrinin müdavimlerinin, o bahsettikleri yalanlarla bezenmiş karanlık sanal devri bu zamanda yaşamaları ne garip… Ne vahim bir şey bu…
Ali Dama